Cam ve cam eşyalarının tarihi uygarlık
tarihi kadar eskidir. Cam İslam mimarlığına "revzen" denilen alçı pencerelerle
girmiş kandil bardak sürahi ve tabak
gibi günlük eşyalarda geniş ölçüde kullanılmıştır.
Cam işleri XII. yüzyıl sonlarında
"Memluk" ve "Eyyubi" dönemlerinde en parlak düzeye ulaşmıştır. "Selçuklu" ve
"Artuklu" dönemlerinde ise “şemsiye” denilen bombeli
camlar üretilmiştir. Selçuklulardaki cam işlerinin son derece gelişmiş olduğu-az
sayıda da olsa-kalan örneklerden anlaşılmaktadır. Konya Beyşehir Gölü kıyısında
I. Alaaddini Keykubat’ın yaptırdığı "Kubadabad Sarayı" kazılarında mavi yeşil kahverengi mor sarı renkli yuvarlak veya
bombeli pencere camları renkli kadehler şişe ve tabaklar
bulunmuştur. Bu örneklerden Selçukluların cam işlerini hem elde hem de çarkta yaptıkları
anlaşılmaktadır. Oyma kesme ve perdahlama
teknikleriyle camlara desen
vermişlerdir. Osmanlılar döneminde ise yeni usluplar
geliştirilerek cam işçiliği büyük
ilerleme göstermiştir. İstanbul Bostancı Ocağı’nın bir kolu olarak Camcılar
Ocağı kurulmuştur. Camcı esnafı Osmanlılar döneminde sağlam bir örgütlenmeye
sahipti. "Camgeran" denilen camcı ve şişeci esnafının diğer loncalardaki gibi
nazır kethüda nakib çavuş yiğitbaşı duacı ve sahib-i karhane
denilen atölyeleri olan ustaları vardı. Bunlar üretim kalitesini ve fiatları
kontrol ederler belli koşullara uymayan
üretimler, nazır tarafından
kırılarak işleyen ustalar cezalandırılırdı. Cam takan, cam satan esnaf ise doğrudan "mimarbaşıya"
bağlı blunuyordu. Cam atölyeleri Eğrikapı’da "Tekfur Sarayı" çevresinde
toplanmıştı. Bakırköy "Baruthane-i Amire” çevresinde ise parlatma atölyeleri camhane, güherçile kazan ve
ocakları bulunuyordu. Kanuni Sutan Süleyman Han’ın "Rodos Seferi" sırasında Osmanlılar camdan
yapılmış humbaralar kullanmıştır. III. Murat Han’ın oğlu Şehsade Mehmet’in
sünnet düğününü anlatan Surname-i Hümayun’daki minyatürlerde çeşitli sanat
kollarını temsil eden loncaların Sultanahmet Meydanı’ndaki geçidinde camcı
esnafına da yer verilmişti. Türk mimarlığında camın geniş uygulama alanı bulduğu
revzenler hem alçı hem cam sanatı açısından
büyük önem taşırlar. Başta "Topkapı Sarayı" ,"Süleymaniye" , "Mihrimah" , "Rüstem Paşa" ve "Sultan
Ahmet" gibi büyük camilerde. XVIII. yüzyılda "Mehmet Dede" adında bir Mevlevi
dervişi İtalya’ya giderek cam
işçiliği üzerinde çalıştıktan sonra İstanbul Beykoz’da
kurduğu cam atölyesinde ürettiği “Beykoz İşi" diye adlandırılan ve ışığa
tutulduğu zaman kırmızı rengi yansıtan billur kase sahan bardak kupa, şişe, laledan ve gülabdanlar
büyük ün salmıştır. 1848’de Sutan Abdülmecit Han’ın emriyle Paşabahçe’de büyük
bir atölye kurulmuştur. Çubuklu’da da “çeşm-i bülbül” denilen cam eşyalar
üretilmiştir. Çeşm-i bülbüller bir şerit cam, bir şerit
seramik esaslı maddenin düşük sıcaklıktaki fırınlarda uzun süre bırakılarak
kaynaştırılmasından elde edilmiştir. Geniş şeritleri Türk zevkine uygun
biçimleri ve kendine özgü özellikleriyle Avrupa’da üretilen benzerlerinden
ayrılırlar.
Anadolu uygarlıklarından elde edilen cam
işçiliğinin seçkin örnekleri günümüzde "Cam"ın tarihi gelişimi konusuna ışık
tutmaktadır.
Çeşitli model formlarda vitray Selçuklular döneminde
geliştirilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'un fethedilmesinden
sonra camcılığın merkezi bu kent olmuştur. çeşm-i bülbül Beykoz işi bu dönemden
günümüze ulaşabilen tekniklerdir. Gazyağı lambaları lale vazoları gülsuyu şişeleri fincan kaseleri şekerdanlıklar vitray panoları karatlar kadehler vb. diğer mutfak
gereçleri bu teknikler kullanılarak üretilmiştir.
Anadolu'da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir - Görece
köyündeki ustalar tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu'nun her tarafında
temelinde nazar inancı olan cam boncukları görmek mümkündür.
Nazardan (kötü bakıştan) korunması istenen canlı cansız tüm varlıklarda
nazar boncuğu bulundurulur. Nazarlık yoluyla canlı veya nesneye yönelen
bakışların dikkatinin başka bir nesneye yöneleceğine inanılır bu nedenle nazar
boncuğundan yapılan nazarlıklar canlının veya nesnenin görünen bir yerine
takılır.
Cam Katı mı Sıvı
mı?
Dokunulduğunda sert ve katı bir malzeme olan gevrek ve kırılgan yapılı
cam inanmayacaksınız ama kimya termolojisinde
“sıvı” olarak tanımlanır. Çünkü cam ısıtıldığında nitelikleri tamamen
değişir yumuşamaya başlar ve eğer
yeterli derecede ısıtılırsa su gibi akıcı
olur.
Cam Füzyonu da
Nedir?
Şeffaf
ve renkli camın soğukken istenilen formda kesildikten sonra belirlenmiş şekle göre
yerleştirilip cam için özel olan
fırınlarda 750- 900 derecede pişirilir. Yapılan bu işleme de “cam füzyonu”
denir.
Füzyon
tekniği tamamen el işidir. Bu yüzden objelerden biri diğerine benzer ama asla aynı olmaz.
Bu
teknik insanlık tarihinin en
eski cam tekniklerinden biridir ve eski Mısır’ da 4500- 5000 yıl önce
kullanılmıştır. Aynı dönemlerde bu teknik Anadolu’ da da kullanılmıştır.
Özellikle Konya Karatay Medresesi Müzesi ve Ankara Sanat Müzesi’ nde bu eserleri
görmek mümkündür.
Daha sonraları unutulmuş olan bu teknik 1930’ lu yıllarda
Amerikalı bir sanatçı tarafından tekrar kullanılmaya başlamış ve bugünkü
teknolojiyle batı kültürünün sanatsal
ortamında yer almıştır.
Türkiye’ de Cam
İşçiliği
Türkiye’ de cam işçiliğinin geçmişi Selçuk ve Osmanlı
dönemlerine dayanır.
Selçuklular’ ın doğudan Anadolu’ ya göç ettikleri dönemden kalma
bazı cam ürünleri müze koleksiyonlarında
yer almaktadır.
Osmanlı döneminde ise cam sanatı oldukça
ilerlemişti. Bu ilerleme İstanbul’ un fethinden
sonra daha da artmıştır. İstanbul Eğrikapı’ da bir cam yapım merkezi açılmıştır.
Daha sonraları Eyüp Balat Ayvansaray Beykoz Paşabahçe Çubuklu mevkilerinde çok
farklı çeşitlerde cam üretimi yapan cam atölyeleri
kurulmuştur. III. Selim döneminde bir Mevlevi Usta
İtalya’ ya gönderilmiş ve bu usta döndüğünde İstanbul’ da bir atölye açmıştır.
Çalışmaları arasında en popüleri Çeşm- i Bülbül olmuştur. Ülkemizde ilk ulusal fabrika Cumhuriyet döneminde
Paşabahçe’ de “Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş.” adı ile kurulmuş bunu birçok başka
şirketler takip etmiştir.
Çeşm- i Bülbül
Geleneksel olarak üretilen Türk cam ürünü “Çeşm- i Bülbül” dür.
Çeşm-
i Bülbül “Venedik Filigrano Tekniği” nin Türkçe adıdır.
Anadolu atölyelerinde ustaların ürettiği Çeşm- i Bülbül’ ün
tekniği bugün cam endüstrisinin
ilerlemiş yöntemlerinin bile geçemediği bir tekniktir.
Çeşm-
i Bülbül tekniği hata kabul etmeyen bir
tekniktir. Hata yapıldığında düzeltmek neredeyse imkansızdır. Bu yüzden son
derece büyük yetenek gerektiren bir işlemdir. Ürünün oluşundaki her etap titiz
bir şekilde yapılmalı ve kısa bir zamanda bitirilmelidir.
Teknik şu şeklidedir:
-
Pipo denilen demir bir çubuk fırında eriyik halde bulunan cama batırılır.
-
Pipo bütün camı toplamak için döndürülür.
-
Cam potadan ayrılır ocak dışında şekillendirilir ve soğutulur.
-
Bu şekilde biraz daha soğuk olan toplanmış cam düzenli şekilde bir araya getirilmiş renkli cam çubuklar ile hazırlanan bir kalıba sokulur ve üflenir. Böylece çubuklar cama yapışır.
-
Ürüne son şekli kalıp içinde verilir gereken döndürme işlemleri büyük bir titizlikle yapılır. Daha sonra ürün soğutularak metal çubuktan ayrılır.
Cam Boncuk
Anadolu halkı’ nın yaygın bir şekilde ürettiği cam ürünü ise “cam
boncuklardır”.
Anadolu halkı bu cam boncukları elde etmek için küçük
fırınlar ve bu fırınlarda mutlaka odun ateşi kullanırlardı. Boncuklara elle
kullanılan çok basit birkaç aletle form verilir renkli
güzel boncuklar bu şekilde üretilirdi.
Güvercin Şişe
Türk Cam Sanatı’ nın en önemli ürünlerinden biri de “güvercin”
şeklinde üretilen cam şişedir. Bu ürün yüksek yetenek gerektiren birleşik
tekniklerle üretilmiş olup cam sanatı için son
derece önemli bir üründür.
Cam
Sanatı
Kaynak:http://www.netyol.com/bunlari-biliyor-musunuz/78-turk-susleme-sanatlari-cam-isciligi.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
1. Saygı çerçevesinde yapılan yorumlar, kendinizi ifade etmenin en iyi yoludur. Yorumlarınızın hakaret, küfür, tehdit, taciz, aşağılama, diğer kullanıcıların kişisel bilgilerinin ifşası, telefon numarası, e-posta adresi ve kurum ismi içermediğinden emin olun. İfade özgürlüğünü destekliyoruz ancak; kişi veya grupların dinini, dilini, cinsiyetini, ırkını, etnik grubunu, milliyetini aşağılayıcı yorumlara ve genel ahlak ilkelerine aykırı unsurlara kesin olarak izin vermiyoruz. Bu tür içeriğe sahip yorumlarınızın moderatör onayından geçmeyeceğini veya başka kullanıcılar tarafından sakıncalı olarak bize bildirilebileceğini ayrıca talep halinde ilgili mercilere tarafımızca bilgi verileceğini lütfen unutmayın. Üyelerimiz, yaptıkları yorumlardan kendileri sorumludur. Yukarıda belirtilen içeriğe sahip yorumlardan ve bu tarz davranışlarda bulunanlara yöneltilen cezai yaptırımlardan ''sanat-sanatkar.blogspot.com '' sorumlu tutulmaz.
2. Yaptığınız yorumun, yazıyla ilgili olmasına özen gösterin. Yorum yaptığınız yazının ana temasıyla doğrudan ilişkili olmayan yorumlar göndermeyin. Zorunlu olmadıkça büyük harf kullanmayın. Bu durum, diğer ziyaretçiler tarafından ‘bağırarak konuştuğunuz’ şeklinde algılanır. Sözlerinizi vurgulama amacıyla da olsa, harf ya da noktalama işareti tekrarı yapmamaya çalışın. İnternet sohbet odalarında kullanılan kısaltmaları kullanmayın.Hiçbir harf yerine benzer görünen başka bir karakter yazmayınız.
3. Yorumların varlık sebebi, konuyla ilgili fikir alışverişinden başka hiçbir şey değildir. Gerek yazıyı kaleme alan yazarla, gerekse yorum yazan diğer kişilerle fikirlerinizi paylaşabilir ve bu şekilde yazıda gördüğünüz doğruları genişletebilir, yanlışları eleştirebilirsiniz.
Lütfen bu kurallara uymaya ve hepimizin bir gün güvenli sınırlara gereksinim duyabileceğini anlamaya çalışalım. Kurallara uymamak, önce uyarı almanıza, yinelenen uyarılar da kullanıcı hesabınızın kapatılmasına neden olacaktır. Hesabınız kapatıldığında başka bir kullanıcı adıyla giriş yapmanız da engellenecektir.
Yaptığınız yorumlar içinde link barındıranlar spam kabul edilecek ve silinecektir.
Yorum kutusunda Link verilebilmesi için konulmuş olan link html etiketi konu ile ilgili link oluşturma amaçlıdır.
Reklam amaçlı başka sitelere link veren yorumlar silinecektir.
Katkılarınız ve duyarlılığınız için teşekkür ederiz.
sanat-sanatkar.blogspot.com