6 Aralık 2011 Salı

DİYARBAKIR'da TAŞ İŞÇİLİĞİ



Diyarbakır’da Taş işçiliği-
Diyarbakır taş süslemeciliğinde Karacadağ kaynaklı bazalt taşı ve buna göre daha az dayanıklı,daha yumuşak kireç taşı kullanılmıştır.İki renkli kullanım söz konusudur.Ayrıca taş üzerinde kabartma olarak hayvan ve geometrik figürler uygulanmıştır.
Akkaoyunlu döneminde Aynı minare camii,safa ve Nebi,Şeyh Matar camii iki renkli ve kabartmalı taş işçilikleriyle önemli yapılardır

Nebicamii
Suna Gürsoy.Diyarbakır eski mimarisinde çini süsleme.Mimarlık AD.Yüksek lisans tezi.Diyarbakır.1993.s.
TAŞ İŞÇİLİĞİ
Taş süslemede Kullanılan teknikler:
  1. Kabartma tekniği
Alçak kabartma tekniği,düz yüzeyli alçak kabartma tekniği,yuvarlak ve içbükey yüzeyli alçak kabartma tekniği,yüksek kabartma tekniği,düz yüzeyli yüksek kabartma tekniği,yuvarlak ve içbükey kabartna tekniği,çift yüzeyli yüksek kabartma tekniği
  1. Oyma tekniği
  2. Kakma tekniği
  3. Renkli yaş almaşıkşığı
  4. Kafes oyma tekniği
  5. Kazıma tekniği
  6. Boyama tekniği şeklinde özetlenebilir
(Yıldıray Özbek:Osmanlı beyliği mimarisinde Taş Süsleme.Kültü bak . yay.Ank.2002.s.508)
DİYARBAKIR SUR SÜSLEMELERİ
DİYARBAKIR KALESİ (Diyarbakır’da kale içinde yaşayanların (yerlilerin) "beden" diye adlandırdıkları) (Surlar): Çevresinin uzunluğu ve burçların büyüklüğü ve yüksekliği itibariyle dünyanın en büyük kalesidir. Dış kale ve Dış kalenin kuzeydoğu köşesinde ayrı bir sur ile çevrili iç kale olmak üzere iki ana kısımdan meydana gelmiştir.
Dış kale surları'nı dışarıdan "ikinci bir sur" çevrilmişti. bu ön surun da yapıldığı, iki sur arasında geniş ve derin bir hendek vardır. Bu hendek de su bulunduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu dış surların izleri yer yer görülmektedir.
Kalenin İlk yapılış tarihi bilinmemekte, ilk surların M.Ö. 3000 yıllarında şehrin hakimi olan Huriler tarafından yapıldığı sanılmaktadır, ancak M.S. 349 yılında Roma İmparatoru II. Constantinus (Konstantinos) tarafından genişletilerek bazı kısımları onarılmıştır. Bugünkü şeklini büyük imparator Justinianus tarafından yaptırılan onarımla almıştır.
Surların tamamı, kalkan balığı şeklindedir. Balığın baş kısmı iç kale'ye, kuyruk kısmı ise güneybatı kesimindeki yedikardeş ve evlibeden burçlarının olduğu yere uyar.
Diyarbakır surları'nın yapımında şehrin batısında bulunan eski yanardağ Karacadağ'dan akan kalın gri-siyah bazalt taşı bölgenin temel yapı malzemesi) kullanılmıştır.
Kalenin yapıldığı bölge, muhtemelen gerek dicle vadisine gerek Diyarbakır düzlüğüne hakim en stratejik yer olarak seçilmiştir. İç kale, surların fiskayası denilen kuzeydoğu ucundadır.
Surlar dört ana kapı (kuzeyde dağkapı (harput kapısı), batıda urfakapı (rum veya halep kapısı), güneyde mardinkapı (tell kapısı), doğuda yenikapı (dicle veya su kapısı)) ve birçok kapı ile dışarıya açılır. kapılar demirden yapılmıştır, çok sağlam ve gösterişlidir. günümüzde dağkapı ve urfakapı onarılmıştır ve iyi durumdadır. mardinkapı ve yenikapı ise çok harap durumdadır. daha sonraki yıllar surlarda bazı kapılar daha açılmış (çiftkapı, tekkapı gibi) veya surlar yer yer yıkılarak geçişler sağlanmıştır.
Sur duvarların yüksekliği 12 metre, genişliği 3-5 metre, uzunluğu ise 5 kilometreden fazladır. Dış kalenin içindeki alanın boyutları 1700-1300 metredir. ve dış kale surların üzerinde 82 burç vardır. Burçlar çoğunlukla yuvarlaktır, ancak dört ve altı köşeli olanlar da vardır. Ben-u sen ve dicle vadisine bakan kesimde daha çok dörtgen burçlar bulunur. Savaşların en çok cereyan ettiği dağkapı ile urfakapı arasındaki düz alana bakan bölümde burçlar genellikle yuvarlak, daha sık, daha sağlam ve daha büyüktür. Bu kesimde burçlar arasındaki mesafe kısadır, aralarda takviye vardır. mardinkapı - Yenikapı arasındaki surlar yalçın kayalar üzerine kurulmuştur, daha alçak ve daha seyrektir. Burçların çoğunlukla iki katlı, bazıları 3-4 katlıdır. Alt katlar depo ve ambar, üst katlar ise askeri amaçlar için kullanılmıştır.
İçkale'yi saran surlar Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden gözden geçirilmiş ve genişletilmiştir. Bu surlarda 16 burç vardır. Burçlar, dört, altı ve sekiz köşelidir. günümüze kadar iyi korunmuş olarak gelmişlerdir. Bu surlar üzerinde "Kanunî Kitabesi" bulunmaktadır.
İç kale'de 4 kapı bulunur. kapılar, saray kapısı, küpeli kapısı, oğrun kapısı (gizli kapı) ve fetih kapısı'dır. bunlardan saray ve küpeli kapısı şehir içine, diğer ikisi ise şehir dışına açılır.
Bugün dahi özelliğini kaybetmeyen çok görkemli keçi, yedikardeşler, evlibeden (ben-u sen), nur, Kralkızı, fındık, mervani, akrep burçları en iyi bilinenlerdir.
Sur ve burçların hemen hemen hepsi çeşitli devir ve medeniyetleri yansıtan kitabeler, birçok uygarlık kendi döneminde yeni burçlar, kitabeler ve süslemeler, motiflerle surlara kendi imzalarını atmışlardır. Özellikle Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, İnal oğulları, Nisan oğulları, Artukoğulları, Eyyubiler, Akkoyunlular ve Osmanlılardan günümüze kadar gelen birçok kıymetli burç, kitabe ve kabartmalar bulunmaktadır.
Asma ve kabartma motiflerle, çeşitli yazıtlar, meyve ve tahıl motifleri, silah şekilleri, güneş ve yıldız sembolleri, gamalı haç, kaplan, boğa, çift başlı kartal, akrep ve at, bazalt taşlar üzerine işlenmiş kabartmaları bulunmaktadır. özellikle Urfakapı ve Dağkapı çevresinde eşsiz kitabe ve motifler bulunmaktadır(vikipedi)

Diyarbakır surları ve sanat

Diyarbakır surlarının arasında yer alan 80 kadar burcuyla 1600 ton zahire alabilen dünyanın en büyük kalesidir.(Cuma Karan:Diyar-I bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi.2003.Diyarbakır.s:1)
 


Surlarda konsol

Kufi Kitabeler

Bin yıllara dayanan tarihi özelliği ile Küfî yazışı Diyarbakır surlarının duvarlarına bir başka biçimde özellik ve önem kazandırmıştır. Bu yazı ile taş, Tarihsel bir belge olmanın ötesinde plastik olgunluğun doruğuna çıkarak surlara bir yücelik kazandırmıştır. Türk sanatının her sahasında en iyi bir biçimde değerlendirilen hat sanatı taş üzerine yazılması yanında mimariye de hayat vermiştir. Bu taşlar üzerinde yer alan Küfî yazısı ile yazılmış kitabeler insanı maddi alemden mana aleminin sonsuz derinliklerine götürmektedir. Bitkisel bezemelerle bir arada şekillendirilen Küfî yazısı; bir taraftan tarihin "zaman tünelinden" geçerek günümüz insanına belge niteliği ile bilgi ulaştırırken, bir taraftan işlemektedir.


İnsan bu Tarihi manzara karşısında kendisinden geçmektedir. Kitabeler hemen hemen Diyarbakır surlarının önemli bir yüzünü çevre sarmaktadır. 

Bitkisel Motifler

Sanat, milletlerin kültür ve zevklerini açıklayan, toplulukların geleneklerini, duygularını yansıtan bir kavram olduğuna göre bitkisel motifler "Taş Süsleme Sanatlarında " ne denli bir mucize olduğu, Diyarbakır surlarının duvarlarında görülür. Kendi devirlerini oluğu kadar kendi devirlerinin sonraki

devirlerin de estetik değerlerini yönlendiren Diyarbakır surlarındaki Bitkisel motifli taş süsleme sanatı; Mazinin derinliklerinden gelen sır dolu esintilerini günümüz insanın ulaştırdığı gibi geleceğe de götürecektir. Bitkisel motifler yarı natüralistik, yarı stilize bir üslup ile çalışmıştır. Çeşit çeşit çiçeklerin yepyeni stilizasyonla
Taş üstünde biçim bulduğu surlar sanki tarihi bir çiçek bahçesine dönüşmüştür. Bu bitkisel motifler dekorasyon sanatının ilk örnekleri olarak gösterilebilir.




Hayvansal Figürler
Diyarbakır surlarının en önemli özelliklerinden bir de, taş süslemeleri arasında hayvan figürlerinin yer almış olmasıdır. Hayvan figürlerinden oluşan kompozisyonlar bitkisel motifli Küfî kitabelerle yan yana yer almaktadır. Surları oluşturan taşların üzerine yerleştirilmiş ilginç kabartma hayvan figürleri görmek mümkündür. 

Tarihi estetik değerlere sahip Diyarbakır Surları, içinde bulunduğu Şehri bir “Dünya Kenti” haline getirmiştir.

2- Tarihi estetik değerlere sahip Diyarbakır Surlarını önemli kılan özellikler:

a- İnsanüstü emek tasarım ve uygulayım.

b- Dikkat çekici estetik değerleri üzerinde taşıması.

c- Kitabelerin belgesel özelliği ile beraber, estetik nitelikte olması.

d- Hayvansal motiflerin estetik nitelikte olması.

e- Bitkisel motiflerin estetik nitelikte olması.

f- İnsan motiflerinin estetik nitelikte olması.

3- Tarihi Estetik Değerlere sahip Diyarbakır surlarının dahi ciddi bir şekilde koruma altına alınmalıdır..

Diyarbakır Surlarındaki Hayvan Figürlerinin Plastik Analizi
Diyarbakır Surları Yedi Kardeş Burcu Üzerindeki Hayvan Figürleri
Diyarbakır surlarının önemli ünitelerinden biri Yedi Kardeşler Burcudur. Artuklu dönemi eseridir. (1183-1232) Melik-el Salih ebu’l-feth Mahmut zamanında yapılmıştır (1208). Mimarı İbrahim oğlu Yahya’dır. 
Yedi Kardeşler burcuna bakıldığında Bütünü kapsayan bir yüzeysel estetiğin sağlanmış olduğu görülür. Zeminden burcun zirvesine kadar hemen yüzeyin hemen her karesinde mimar ve uygulayıcıların estetik bir endişe taşıyarak form-inşada bulundukları gözlenir. Kitabeyi oluşturan kaligrafik istiflerden tutun da, alan boşluklarını dolduran hayvan figürlerinin yerleştirilmesine kadar sanat dili ili ile “espas”a yani dengeli boşluklar bırakılmasına özen gösterilmiştir.
Yedi Kardeşler burcunun yüzeyini hemen hemen iki eşit parçaya bölecek şekilde yerleştirilen bir şerit kaligrafik kitabe geniş taş yüzeyi üzerinde bir oya işlemesi gibi yer almıştır. Kitabenin başlangıç kısmının her iki tarafına simetrik olarak ejder başlı kuyruklara sahip aslan figürleri yerleştirmiştir. Burcun Sol-sağ tarafındaki Aslan figürleri kitabenin bulundu şerit üzerinde dış kabartma tarzında işlenmiştir. Hayvan figürleri burç yüzeyi üzerine, sağdan ve soldan dengeli boşluklar bırakılarak kompozisyon düzenli bir biçimde yerleştirilmiştir. Bu özellik Resim sanatının temeli olan desen çalışmalarında da hassasiyetle üzerinde durulan konulardan biridir. Konu için ayılan alanın yerli yerince değerlendirilmesi resim sanatının temel amaçlarından biridir. Konu gözü rahatsız edecek derecede küçük boyutlu olmadığı gibi kontur çizgisi dışına da taşmamalıdır. Aslan figürlerinde de bu plastik denge ideal bir biçimde uygulanmıştır. Aslan figürleri izleyiciye bir mesaj vermesi yanında iyi estetik değerleri de üzerinde taşımaktadır. Bu üslup bir yerde yazılarla benzeşen bir üslup olsa gerek. Kitabelerle Hayvan figürleri biçimsel farklılıklara rağmen öz’de birbirleri ile örtüşmektedirler. Yazılar ile hayvansal figürler aynı yüzey üzerinde birlerine kontrast düşmemektedirler. Bunun yanında rölyef biçiminde uygulanmış aslan ve çift başlı kartal figürlerin plastik olgunluğa sahip olması, sanatçısının iyi bir gözlem, tasarım ve uygulayım bilgisine sahip olduğunu göstermektedir.
Her iki aslan figürünün orta yerinde ise çift başlı kartal figürü bulunmaktadır. Aslan figürleri kimi tarihçilere göre mücadele, güç ve üstünlük sembolü olarak yorumlanmıştır. Buradaki aslan figürlerinin kullanılma nedeni de; bulunduğu yerin koruyuculuğu ve kollayıcılığı sembolize edebilir. İki aslan figürünün ortasında yer alan çift başlı kartal figürü ise; tarihte gelmiş geçmiş Türk İslam devletlerinin ve Selçuklular’ın simgesi olarak kullanılmıştır. Yedi Kardeşler Burcu üzerinde yer alan tüm bu hayvansal figürler ilginç stlizasyona uğratılarak biçimlendirilmişlerdir.


Yedi Kardeşler Burcu’nun (İzleyene Göre) Sağ Tarafında Yer Alan Arslan FigürüAslan figürünün genel biçimsel yapısına bakılırsa; güçlü bir stilizasyon görülür. Bazalt taşının sert olma özelliğine rağmen bu aslan rölyefindeki stilizasyon şaşırtıcı şekilde uygulanmış ve plastik açıdan başarı ile sonuçlandırılmıştır. Aslan figürü hareket ve dinamizm mesajı yüklü bir anlayışla yapılmıştır. Sanatçısının olayı iyi gözlemlemediğini göstermektedir. Figür yüzeyde poz veriyormuş edasıyla durgun bir halde “biblo” görünümündedir. Kabartma derecelendirme yapılırsa; 0,1, 2, 3, 4, 5 aşamalı olarak tanımlanabilir. Sıfır noktası, burcun düz yüzeyi olurken, burun bölümü aslan rölyefinin en yüksek alanıdır. Güzler burun kısmının her iki tarafında Uygur resimlerinde yer alan figürlerdeki gibi çekik gözlüdür. Göğüs bölümüne bir zırh yerleştirilmiş gibi ek kabartma yer almıştır. Aslan figürünün, Askerlik deyimi ile başı dik göğsü ilerdedir. Ön ve arka ayaklar genel anatomik yapıya aykırı bir duruşla kıvrılmışlar, bu durum ya stilizasyonun sonucu ya da sanatçısının gözlem eksikliğinden kaynaklanabilir. Aslanın kuyruğu ejder başı olarak yapılmıştır. 


Yedi Kardeşler Burcu’nun (İzleyene Göre) Sol Tarafında Yer Alan Arslan FigürüBurada yer alan aslan figürü diğerinin simetrik biçimi olarak uygulanmıştır. Baş genel olarak gövdeye oranla daha büyüktür. Her ikisinde de perdahlanmış bir taş işçiliği yer almaktadır.


Çift Başlı Kartal Motifi
Yedi Kardeşler Burcu’nun ön yüzünde, besmele-i şerife’nin yer aldığı kitabenin üzerinde bulunan çift başlı kartal motifi, aslan figürlerinin bir anlamda simetrik olarak ikiye bölmüştür. Burcun ortalarında yer alan kartal motifinin üst bölümündeki friz biçimindeki kabartma şeritler ile bir anlamda kitabe, aslan ve kartal motifleri taçlandırılmıştır. Çift başlı kartal motifi simetrik olarak uygulanmıştır. Kanatlarda beş sembolik telek uygulanmıştır. Kartal figüründeki baş, kanat ve pençelerdeki stilizasyon uygulamasına bakılırsa, sanatçısının iyi bir gözlem, tasarım ve uygulayım gücüne sahip olduğu görülür. Tüm bunlar göstermektedir ki; Güzel sanatlar, Hangi zaman ve mekanda olursa olsun, birey ve toplum olarak, bizzat insanın kendine yönelişi, kendi ruh yapısını ortaya koymasını, kendi dert, çile, ızdırap, özlem ve mutluluklarını dile getirmesini temin ederken, bir taraftan da insana ümit, cesaret, şevk ve dayanma gücünü telkin eder.


Evli Beden Burcu
Evli Beden Burcu, Ulu Beden veya Ben-u Sen Burcu olarak da bilinir. Artuklu dönemi eseridir. (1183- 1232). Melik-el Salih ebu’l-feth Mahmut zamanında yapılmıştır (1208). mimarı Cafer oğlu İbrahim’dir. Burçta toplam 6 aslan motifi rölyefi vardır ve Avrasya hayvan motifleri üslubunu yansıtırlar. Başlarında taç bulunan kanatlı aslan figürlerinin kuyrukları ejder başlı olarak işlenmiştir. Üslup olarak Yedi Kardeşler Burcu ile belirgin özellikler taşır. Evli Beden burcunda da Aslan ve çift başlı kartal motifleri yer almıştır. Bu burçtaki taş işçiliğine bakılırsa bir adım daha önde ince süslemelere girilmiştir. Bu çift başlı kartal motifindeki kanatlarda simgesel altışar adet telek (Kanat tüyü) kullanılmıştır. Evli Beden burcunun ön yüzünde (izleyene göre) sol alt köşede yer alan ve dışa dönük aslan motifi rölyefi dereceli olarak çukur halde işlenmiş yatay dikdörtgen içine alınmıştır. Burç yüzeyinde yer alan tüm aslan motifi rölyefleri ciddi anlamda aşınmış ya da tahrip olmuştur. İnsanlar Çift başlı kartal sembolünü sevmişler; Selçuklu Devleti, Diyarbakır Belediyesi, Dicle Üniversitesi ve diğer bir çok sivil kuruluşlar bu motifi birer amblem olarak kullanmışlardır. Kitabe kuşağının sol başında kanatlı, Ejder başlı kuyruklu aslan motifi rölyefi, görüntüsü ile dinamik bir imaj hissi uyandırmaktadır. Aslan figürü dikdörtgen şeklinde bir taş yüzeyi üzerine işlenmiştir. Kompozisyonun yüzey üzerine dengeli bir biçimde yerleştirildiği söylenebilir. Bununla beraber figürün ejder başlı kuyruğu çerçeve dışına taşırılmıştır. Aslan başı’nın insan başını çağrıştırmış olması, Mısır piramitlerinin önünde yer alan insan başlı aslan heykelleri olan “sfenksleri” hatırlatmaktadır. Güneş doğarken nasıl ilk olarak, dağların tepelerini, daha sonra yüksek binaların damlarını aydınlatıyor ve en sonra, yeryüzünün düzlüklerine ve alçak yerlerine ışınlarını yaymaya başlıyorsa; güzel sanatların yaydığı ışıklar da tıpkı güneş gibi yayılır ve ilkönce yüksek seciyeli, sayıları pekaz olan aydın kişilerin ruhlarını ve kafalarını aydınlatır. Evli Beden burcunun üst kısmında yer alan konsollar form inşa bağlamında çok zarif taş işçiliğinin uygulandığı bir alan örneğidir.


Nur Burcu
Selçuklu dönemi eseridir. (1085-1183). Melikşah zamanında yapılmıştır.(1089). Mimarı Selami oğlu Urfalı Muhammed’dir. Kufi (Nebati) yazı ile yazılmış kitabesi ve çeşitli hayvan figürleriyle en zengin burçtur. Kitabe arasında yer alan uzun boynuzlu keçi motifi rölyefi dikkat çekici estetik değerdedir. Yine kitabe arasında yer alan simetrik olarak yerleştirilmiş dört nala koşan at motifi rölyefleri bu dönem heykel sanatında perspektif ve anatomide ne kadar bilgi, gözlem, beceri ve yetenek konusunda bize net belge sunmuşlardır. Kitabenin sol kenarında yer alan güvercin motifi rölyefinin kanatlarındaki beşli telek, yedi kardeşler burcundaki çift başlı kartalın telekleri ile aynı sayıda olması dikkat çekicidir. Hemen alt tarafında yer alan bağdaş kurmuş bir şekilde oturan kısa saçlı, eli ile ayaklarının tutan çıplak kadın rölyefi ise hangi amaçla yapıldığı konusunda fikir yürütmek zordur. Kitabenin sağ tarafında da soldakinin simetrisi olarak uygulanmış kanatları açık ancak bunda altı telek görünen güvercin motifi rölyefinin altında da çıplak kadın motifi yer almaktadır. Ancak antik çağ eserlerinde; çıplak kadın heykelleri-örneğin: Kibele, Bolluk ve bereket tanrısı sembolü olarak kullanılmıştır. Nur burcunda yer alan kitabenin sağ köşesindeki aslan motifi daha belirgin stilizasyona uğratılmış olması yanında sevinç veren bir gülümseme imajı kayda değer bir özelliktir. Nur burcunun sol yüzünde yer alan ancak türü belli olmayan bir yırtıcı kuş, aynı şekilde türü belli olmayan avını parçalamasını konu edinen bir rölyef, büyük ihtimalle mücadele ve güç gösterisini simgelemiştir. Bazı sanat tarihçileri, Alta mira ve Lascaux Mağara resimlerini, hasımına karşı bir üstün gelme tasviri olarak betimledikleri biçiminde yorum getirmektedirler. Buradaki kuş ve avı konusu da bu anlayıştan kaynaklanabilir. Bu olgunun önemli yanı; düşünce duyguların mukim kale duvarlarına bile olsa resimsel bir anlayışla ifade edilmiş olmasıdır.


Selçuklu Burcu
Melikşah dönemi eseridir. Nur Burcu benzeridir. Kufi yazı ile yazılmıştır (1088). Evli Beden Burcu’nun kuzeyindedir. Kitabe üzerinde yer alan simetrik olarak yerleştirilmiş keçi motifi rölyefinde uygulanan uzun boynuzların stilize edilmiş parçalı bölümleri yüzeyin başka bölümlerinde de uygulandığı görülmüştür. Kitabenin sol köşesinde yer alan aslan motifi rölyefinin stilizasyonu olmakla beraber miken sanatında olduğu gibi zarafet açısından daha az özen gösterildiği yorumu yapılabilir. Güvercin olabileceği yorumu yapılabilecek olan kuş figürü rölyefi yine kitabenin arasında yer almaktadır.

(Prof.Dr.Ahmet Atan. estetik değerleriyle Diyarbakır)
Yedi kardeş burcu,Artuklu dönemi eseridir.Üstündeki kitabedli çift başlı kartal Türk İslam devletlerinin ve Selçukluların simgesidir.Burçdaki aslanların kuyrukları ejder başlıdırYedi kardeş burcu kitabe üzerinde aslan kabartması vardır.Evli beden burcu da Aruklu eseridir.Burçda toplan 6 aslan ve kabartması vardır.Başlarında taç bulunan kanatlı aslanların kuyrukları ejder başlıdır.Kitabe üstünde Çift başlı kartal kabartması bulunmaktadır.Burcun üst kısmında konsollar bulunmaktadır. 
Nur burcu Selçuklu eseridir.Kufi yazı ile yazılmış kitabesi ve öeşitli hayvan fihürleriyle en zengin burçdur.Kitabede çift at kabartması,kitabe sol köşesinde gülen aslanm kabartması mevcuttur.Nur burcu sol ve sağ yüzünde yırtıcı kuş ve avı kabartması vardır.
Selçuklu burcunda kitabede iki keçi kabartması yapılmıştır.Kitabe sol
Köşesinde gülen aslan kabartması ve burcun kuzey cephesinde kitabe ve niş bulunur
Burçlarda Abbasilere ait büyükbaş ve yırtıcı hayvan kabartmalarına rastlamak mümkün.
İç kale dış surunda kitabe ve küçük kuşu boğan yırtıcı kuş kabartması,Urfa kapı güneyinde kırktellei güvercin kabartması,Tek kapı yakınında İnsan ve akrep kabartmasına rastlanır.Prof.Dr.Halil eğertekin.Diyarbakır surları.Kitabeler ve kabartmalar.Diyarbakır tanıtma vakfı yay. 
Aslan güç ve kudreti sembolize etmektedir.Surun dışında yapılması düşmana göz dağı verilmesidir.





Birgül Savaş:Diyarbakır surları.D.Ü.Arkeoloji bölümü lisans tezi.2000.s.:

Taş işçiliği
Türk sanatında geniş bir alanı içine alan dekoratif taş işçiliği başlangıcından bu yana devirlerin uslubuna uygun olarak bazı değişimler göstermiş olsa da ustalıkta yüksek kalitesini her zaman korumuştur. 
Taş işçiliğinin en güzel örneklerini, Anadolu Selçuklu, Beylikler, Osmanlı Devri mimarisinde görmek mümkündür. Taş yalnızca yapım aşamasında değil, iç, dış dekorasyonda da ana malzemeyi teşkil etmektedir. 
Taş işçiliğimizin en güzel örneklerini; anıtsal taç kapılarda, şehir, saray duvarlarında, cami, medrese gibi yapıların avlu, ana kapılarında, sütun başlıkları, minare şerefeleri, mihrap , minber, çeşme, sebil, şadırvanlarda görmek mümkündür. 
Geometrik örgüler, geçmeler, bitkisel bezemeler, alçak - yüksek kabartma hayvan figürleri, palmetler en çok rastlanan bezemelerdir. 
Mimaride kullanılan tuğlalarla da duvarları değişik şekillerde işlemişlerdir. Bu süslemeler daha çok açık koyu renkli tuğlaların geometrik şekillerde yerleştirilmesi ile gerçekleşmektedir. Cami, türbe, kale gibi yapıtların dış duvar örgülerinde güzel örnekleri görülmektedir. 
Hammaddesi taş olan el sanatı ürünlerinin yapımında kullanılan taşlar, kullanım alanlarına, yapım tekniklerine göre; 


Taş İşçiliği (Mimaride kullanılan taş işçiliği, çeşmeler, mezar taşları): 

Geleneksel mimaride dış cephe ve iç mekan yapımı, süslemesinde taş işçiliği önemli bir yer tutmaktadır. Taş işçiliğinin mimari dışında en çok kullanım alanı mezar taşlarıdır. 
Taş işçiliğinde, oyma, kabartma, kazıma (profito), gibi teknikler uygulanmaktadır. Kullanılan süsleme öğeleri; bitkisel, geometrik motifler ile yazı figürleridir. (Kültür bakanlığı) 



Yüzey üzerine yapılan yükseltme ya da çökertmelere rölyef (kabartma) denir. Alçak ve yüksek rölyef olmak üzere ikiye ayrılır. Yüzey üzerine yükseltilerek yapılıyorsa yüksek rölyef; çökertilerek yapılıyorsa alçak rölyef adını alır.
Üzeri işlenebilir malzemeleri şekillendirme. Kabartma, sanat kolları dahil endüstri, tarım ve günlük hayatta da kullanılır.

Mimarlıkta kil, alçı, taş gibi işlenebilir malzemelerin yüzeyinde, alçaklı, yüksekli şekiller meydana getirmektir. Kabartma, ışık alan ve almayan yönlerin belirme derecesine ve yüzey şekline göre, alçak, orta yüksek olarak çeşitlenir. Alçak kabartma, yüzeyden çok az ayrılan kabartmalardır. Madalyon, para vb. şeylerde görülen kabartmalar bu şekildedir. Yüksek kabartma, yüzeyden oldukça yükselen kabartmalardır. Şeklin hemen hemen yarısı denilebilecek derecede yüksektir. Rond-bos kabartmalar ise heykele yaklaşır şekildedir. Şekiller satıha alçak taraflarından yapıştırılmış gibidirler.

Kabartma olarak yapılmış süslemeler, mimari yapılarda taşa, mermere işlendikleri gibi madenden ve ahşaptan yapılmış eşyalar üzerinde de görülürler. Şamdan, kapı tokmağı gibi madeni eşyalarda, kapı, pencere kanadı, rahle, dolap, çekmece gibi ahşap eşyalarda kabartma şeklinde yapılmış süslemelere çok rastlanır. Mimari eserlerin dış veya iç cephelerinde yapının görülecek yerlerinde taş veya mermer üstüne kabartılarak yapılmış süslemeler vardır.(vikipedi) 

İnsanoğlunun hayatında önemli bir yer tutan taş,dünyanın oluşumundan beri çeşitli şekillerde bize hizmet etmiştir.İlk akla gelen ifade olarak sağlamlığıyla öne çıkan taş, teknolojinin gelişmesi ile , eskisi kadar değilse bile yine de hayatımızda ,özellikle inşaat alanında önemini korumaktadır.
Geçmişte ecdadımız , yapıları ,yolları taş ile inşa ederken ,onu sevimli ve sıcak bir şekilde kullanmaya gayret etmiş ve diğer süsleme sanatlarımızda olduğu gibi taşı da oya gibi işleyerek kullanmıştır. Bu şekilde ortaya apayrı bir süsleme dalı çıkmıştır.
Türk süsleme san'atına taşın girmesi Türklerin Anadolu’ya gelişi ile başlar. Orta Asya’da yapı elemanı olarak kullandıkları kerpiç , tuğla ve moloz gibi malzemelerden taşa geçişleri, Anadolu’daki önceki uygarlıkların da kalıntılarının tesiri ve taşın burada bol ve sağlam bir yapı malzemesi olarak bulunması ile artık vazgeçilmez bir inşaat tekniği başlamıştır.
Türk san'atkârları, inşaat elemanı olarak kullandıkları taşı süslerken, Orta Asya’daki diğer san'at dallarında kullandıkları süsleme motiflerini, taşta da kullanmaya gayret etmişler ,bunu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde daha da geliştirmişlerdir. Anadolu’daki taş süslemelerinde, kuzey ve kuzey doğuda Kafkas ve Azeri etkisi, güney ve güney doğuda, Suriye’nin Eyyubi ve Zengi eserleri etkisi az da olsa görülür. San'atımızda çok önemli bir dönem olan 14. yüzyıldan sonra taş süslemeciliğimiz artık kendine has bir tavır kazanmıştır diyebiliriz.
Selçukluların Anadolu’da başlattıkları inşaat faaliyetlerinin taş süslemesine yansımasında ilk göze çarpan eserler olarak dini ve sivil yapıların portallerini , camilerin minare,minber ve mihraplarını,kemerleri,eyvanları,tonoz ve sütun başlıklarını söyleyebiliriz. Portaller taş işçiliğinin en güzel sunulduğu muhteşem yapılardır. Mimari eserlerin adeta vitrini olarak niteleyebileceğimiz portallerde, niş dediğimiz girinti,genellikle önce sivri bir kemerle sonra da dikdörtgen bordürlü bir çerçeve ile kuşatılmıştır. Niş içindeki kapı üzeri daha yumuşak,yayvan bir kemerle çevrilidir.Ön cephe olarak sütunceler, küçük nişler ve kabara tarzı rozetlerle , her bir yer oya gibi, dantel gibi işlenmiş olarak ve çoğu zaman da bu güzellik tamamlayıcısı olur.Pek çok portalde yazılar da adeta kâğıt üzerine yazılmışcasına muntazam ve estetik olarak şeritler halinde uygulanmıştır.

Cami içi olması ve Yüce Allah’ın huzurunda bulunma hissi ile mimarimizde mihraplar önemli bir yer tutar. Caminin adeta iç vitrinleri olarak yapılan taş mihraplar da, portal görünümünde olup aynı ince işçilik onlarda da vardır. Mihraplar da kenar bordürleri köşelikler ve alınlıklar, yerine göre yazılarla süslenmişlerdir. ….Ahmet Yıldız.Türk işleme sanatlarında taş işçiliği Tefekkür.sayı 11.Ocak.2007http://turkishceramic.sitemynet.com


taş işçiliği:
Ulu Cami, taş'ın bir büyük sanat eseri haline getiriliği muhteşem birmabettir. 
O, taş üzerindeki süsleme ve bezemelerle güzelliğin zirvesine çıkmış estetik bir abidedir. Taş işçiliğindeki sanatkarane ustalık, bugün Tarih ve
Medeniyetinin önemi ile kültür ve sanatımızın sahip olduğu engin ve zengin
değerlerimizi tartışmasız kabul edilir duruma getirmiştir. Bu duvarüstü taş
işlemeciliğim bir büyük plastik sanat eseri haline getirmek ancak büyük bir
sanat ruhuna sahip olmakla mümkündür. Bu Güzel sanat eserleri, bir kaç bin
yıllık tarihimizin içinden süzülüp gelen ince işlenmiş " Altın taş " niteliği ile; eşsiz birer güzel sanatlar abideleri olacaktır. Ulu Camiin Duvarlarım birer canlı
sanat 
müzesi haline getirenler, acaba dünya sanat ve medeniyeti için başvurulacak birer kaynak eser niteliğini taşıyacaklarını, biliyorlarmıydı?.. 
Süslemeciliği: 
Ulu Camiin taş işçiliğini bir büyük sanat haline getiren önemli
özelliklerinden biri de " Taş Süslemeciliğidir ". Kendi döneminin, yaşadığı
ortamı ve kullandığı eşyayı göze en hoş gelecek şekilde süslemek, onu sanat
anlayışı 
ile biçimlendirmek, Ulu Camii Taş ustalarının, sorumluluğun ötesinde; doğal bir tutkuları olduğunu göstermektedir. Onbir ve onikinci yüzyıl İran Selçuklularının kendine öz kavramları, ilhanlıların parlak ve atak sanat ibdaları, Timurluların ince ve zarif sanat görüşleri, Memlükların, Celayirlerin, 
Muzafferilerin, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenlerin ve nihayet Safevilerin süsleme sanatlarında gösterdikleri başarılı buluşlar, Türk Süslemesinin 
oluşmasında büyük rol oynadığı kesin olarak kabul edilebilir. İşte o dönemin Taş ustaları,süslemeleri ile taşı taş olmaktan çıkarı? bir büyük sanat eseri haline
getirmeleri, Ulu Camiyi bir Güzel Sanatlar Galerisine dönüştürmüştür. Ulu Camii'deki Süslemeciliğin tarihsel süreç içerisinde kendi geleneksel
yorumlarına sıkı sıkıya bağlı kalarak Ulu Camiin kültür ve sanat dünyasında seçkin
bir yer almasına neden olmuştur.Doç.Dr.Ahmet Atan.Estetik Değerleriyle Diyarbakır
DİYARBAKIR KARACADAĞ TAŞI 
Eski volkanik bir dağ olan Karacadağ’ın püskürttüğü lavların soğuması sonucu oluşan bazalt taşı, bünyesinde bulunan Fe,Si,Al, Mg gibi metalik elementlerden dolayı doğada bilinen en sert ve dayanıklı taşlar içerisinde yer almaktadır. 
Kimyasal bileşimi ve fiziksel özelliklerinden anlaşılacağı gibi Diyarbakır Bazalt taşı iyi bir yalıtım ve dayanıklı yapı malzemesi olmakla beraber işlenebilirliği ile de antik ve çağdaş mekanlarda dekoratif görüntü sağlamaktadır. Isıya ve dona karşı olan dayanıklılığı sebebiyle binalarda dış cephe kaplamasında, (plaka ve yığma) fırınlarda fırın içi döşeme ve hamam cehennemliklerinde sal taşı olarak kullanılmaktadır. Zamana karşı aşınma yüzdesi düşük olduğundan yer döşemelerinde (kaldırım, camii avlu, petrol ofis alanı, park içi döşemeleri.. vs.) ideal bir malzemedir. Elektrik iletkenliği yok denecek kadar az olduğundan yüksek gerilime maruz mekanlarda kullanılmaktadır. İşlenebilirliği dolayısıyla bahçe ve parklarda dekoratif çiçeklik, fiskiyeli havuz, kemerli giriş kapıları ve mimari açıdan gerçekleşmesi mümkün olan sanat yapılarında kullanılmaktadır. 
Tarihsel kullanıma bakacak olursak, yapım tarihi bile belli olmayan Diyarbakır surları, avlulu Diyarbakır evleri, camileri ve çeşmelerinin zamana karşı mücadelesi ile karşılaşmaktayız. http://www.karaaslanmermer.com/
Karacağda bazalt taş imali ve ihracı daha iyi organize edilmelidir.Diyarbakır’ın önemli bir maden potansiyeli yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir geniş alana yayılan siyah renkli bozaltlardır.Bugün için sadece iki fabrikada işlenen bu taşlar iyi cila tutmakta ancak sertliğinden dolayı mermere göre biraz fazla olmaktadır.Bu nedenle bazalta yönelik mermer plaka kesebilecek donanımda bir fabrika organize sanayide yapılması düşünülebilir. 
Ayrıca çok iyi parke-kaldırım taşı olabilen bozaltlar aşınma ve sürtünmeye oldukça dayanıklıdır.İyi bir reklam ile burada üretilebilecek kaldırım taşları tüm Türkiye ve dışarı ülkelere pazarlanarak hem istihdam hem de gelir sağlanır. 
Bazalt taştan elde edilen agrega ile hazır beton ve asfalt üretimi de bölgemizde yapılmaktadır.Topraksız tarımın ana maddesi volkanik materyallerdir.Bunlar perlit,ponza ve bazalttir.Bazalt ise Karadacağda bolca bulunur.Bu durum seracılık için Diyarbakır’ı elverişli hale getirir 
Hatuniye Medresesi (Hani) 
Ulu Cami’nin güneybatısında bulunan Hatuniye Medresesinin XIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze harap bir durumda gelen medresenin kitabesi de bulunmadığından kesin yapım tarihi ve kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir. 

Medrese dikdörtgen planlı olup, giriş kapısının karşısında yuvarlak kemerli bir eyvan bulunmaktadır. Avlunun iki tarafı kalın payeler üzerine oturtulmuş yuvarlak kemerli bir revakla çevrelenmiştir. Bu revakların arkasında medrese hücreleri bulunmaktadır. Bu hücrelerin üzerleri kubbelerle örtülmüştür.
Yöresel beyaz taştan, muntazam bir taş işçiliği ile yapılmıştır. Giriş kapısı sivri kemerli olup, çevreis geometrik ve bitkisel bir bezeme ile çevrelenmiştir. Sivri kemerin köşelerinde üçgen dolgulara yer verilmiştir. Bunların içeriside kabartma bitkisel motiflerle dekore edilmiştir.
Mihrap duvarı bunun yanındaki iki kubbeli mekan ve eyvan duvarları günümüze gelebilmiştir. İki yanında kubbeli mekanların bulunduğu kapalı avlulu medrese planındadır. Mihrap duvarı geometrik taş süslemeleri ile kaplıdır. Ayrıca mihrap nişinde de örgü motifli taş bezemeler görülmektedir. Bunları geometrik bezemeler ve mukarnaslar tamamlamaktadır. (kenthaber)








Diyarbakır Hasan paşa girişinde lale resmi



Mesudiye medresesinde taş süslemeleri






Diyarbakır Zinciriye ve Mesudiye medreselerinde bazalt kesme taş mimaride,iç taraf ve avlularda çok hareketli mimari süsleme ile karşılaşılmaktadır.Mesudiye medresesinde çok dilimli kemer özelliğine,kara bazalt arasında beyazın kullanılmasıyla polikromi de karışmaktadır.
Ara Altun:Anadoluda Artuklu Devri Mimarisinin Gelişmesi.Kültür bak yay.İst.1978.s.




Meryem ana kilisesinde taş işçiliği



Meryem Ana Kilisesi (Yakubi Mezhebi Kilisesi) ( Merkez) 


Diyarbakır’da Ortodoks Süryanilere ait olan ait olan bu kilise IV. Yüzyıldan kalmıştır. Kilise birkaç kez yanmış, yıkılmış ve bir çok kez onarılmıştır. 

Mardin’deki Deyr-ül Zahfaran’dan gelen Patrik II.Yakup, öldüğü l871 yılına kadar burada yaşamıştır. O yıllarda bu kilise patriklik merkezi olmuştur. 

Diyarbakırlı taşçı ustaları taş işçiliği yönünden en başarılı çalışmalarını burada yapmışlardır. Kilise dört avlu, divanhane ve din adamlarının yaşadıkları bölümlerden meydana gelmiştir.Ahşap işçiliği, sütunları, sütun başlıkları parmaklıkları, kürsüleri ve ikonaları ile ün yapmıştır. Günümüzde kilise görevini sürdürmektedir. www.bydigi.com/





Şeyh Arap camii avlusu


Arap Şeyh Camisi (Merkez) 



Diyarbakır’ın doğusunda Yeni Kapı yakınında bulunan Arap şeyh Camisi’ni Diyarbakır’da valilik yapmış olan Kara Mustafa Paşa 1644’te yaptırmıştır. Mimarı belli değildir. 

Cami dış görünüşü ile bir özellik taşımamaktadır. Küçük bir avlu içerisinde şadırvanı vardır. Halk arasındaki söylentiye göre bu şadırvan daha önce bir türbe olup, sonradan şadırvana dönüştürülmüştür. 
http://www.friendlife.net/diyarbakir-



Figürler ve anlamları

Aslan figürü:

Kuvvet ve kudret sembolü olarak görülmüştür..Bu nedenle sarayı,şehri,kaleyi,yapıyı kötülükten,düşmandan koruyan bir unsur olarak görülmüştür. Yunan ve Roma sanatında önemli bir yeri vardır Bektaşi inancında egemendir.Hz.Ali’ye Allahın aslanı denmektedirAslan kabartmaları genellikle yüksek kabartma olarak işlenmiştir.Bazen kuyruk uçları ejder başıyla son bulur ve kıvrık ön bacakları çerçeveleyerek yükselen kanatları da olabilir.Genellikle yüksek kabartma olarak işlenmiştir.Bazen kuyruk uçları ejder başıyla son bulur ve kıvrık ön bacakları çerçeveleyerek yükselen kanatları da olabilir.Çoğunlukla karşılıklı çift işlenmiştir.Başlar gövdeye göre daha büyük ve heybetlidir.Çoğunlukjla ön bacakları yürür gibi göğüs üzerine doğru çekilmiştir.Diyarbakır dış kalede,Silvan kalesinde örneklerini görebiliriz.Kanatlı aslan kabartması aslana daha büyük bir olağanüstülük sağlarAslan aynı zamanda güneş ve aydınlık sembolüdür.Ejder kuyruklu aslanlar da aynı hayvan üzerinde iki zıt prensibi birleştirir.
Aslan aydınlıok güneşi,ejder ay,yer ,.altı ve karanlık sembolüdür.


Tek ve çift başlı kartal figürü

Ortaasyada koruyucu ruh olarak kabul edilir.Savaşların koruyucu ruhudur.Yapılarda kötülüklerden,fena ruhlardan,kötü düşüncelerden korunmak istenmiş olabilir.Kartal Hitit,Urartu ve Mezopotamya kültürlerinde de vardırSelçuklu-Artuklu medeniyetlerinde vardır.Yunan-Roma masallarında da bulıunmaktadır.iyi ile kötünün savaşında iyinin somut gücünü gösterir.Yüceliğin,egemenliğin yansıtıcısıdır.


Ejder figürü

Genellikle aslan ve sfenks kuyruklarında veya çift başlı kartalların kanat uçlarında bulunurUrfa kapıda bu tip kabartmayı görebilirizBazen ejder çiftinin boğa başları ile verildiği görülürOrta asya kültüründe gök kubbenin idfaresi,ahengi bir ejder çiftine bağlıdır.Yıldızların seneleik dönüşü bu çift ayarlar.Gök kubbede yedi gezegenin altında,dünya eksinin en aşağısında düğümlü bulunan ejderler,dişi ve erkektir.İki zıt kutbu ve kuvveti sembolize eden ejder çifti,harekeri,astronomik ve felsefi olarak iki prensibidir


Boğa kabartmaları

Boğa-insan,aslan-boğa,boğa-kartal, beraber bulunur.Yenik düşman sembolü olan boğaların arasında oturan hükümdar,tepesinde yer alan aydınlık,hakimiyet ve koruyucu sembıl kartal ile birlikte verilmiştir.Boğa genelde aslanla beraberdir ve altta kalan boğa yenilmiştir.Ulu cami girişinde Urfa kapısında boğa başına basab tahta Anadoluda görülen tek örnektir.
Kartal koruyucu unusr ve asaleti,aslan aydınlık ve güneşi,ejder karanlığın sembolü mücadele sahnelerinde,boğa ise altta düşmüşlük ve karanlığın ifadesidir.Bu figürleri daha çok Aruklularda görüyoruz
Öğr.gör.Mustafa Diğler.Diyarbakırda artuklu dönemine ait insan ve hayvan figürlerinin plastik öğeleri..I.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır.2004.s.365




Dağkapıda hayvan figürleri


 

Akrep:Sonradan açılan Tek Kapı yanındaki Eyyubi Burcu’nda akrebi elinde tutan bağdaş kurmuş insan kabartması akrebe ilişkin tek örnektir.
Aslan :Burçlarda oldukça rastlanan arslan kabartması,insan başlı,kanatlı,ejder kuyruklu olmak üzere farklı biçimlerde yer almaktadır.Ulu Beden,Yedi Kardeş,Nur Burcu, Melikşah Burcu,İç Kale Saray Girişi,Eyyubi Burcu(Akrep Burcu yanı),Dağ Kapı,Mardin Kapı,Urfa Kapı değişik kabartmaların bulunduğu burçlardır.Nur Burcu ve Melikşah Burcu’ndaki arslan kabartmaları,kompozisyon olarak farklılık arzeder.Arslanlar,gülen simaya sahiptir.Ulu Beden’deki iki arslan kabartması insan başlıdır.
. Boğa-Öküz:Burç dışındaki yapılarda sıklıkla rastlanan kabartmalar,genelde arslanın avı biçimlidir.Ulu Camii ana kapısında karşılıklı yer alan arslan-boğa mücadelesine,kiliselerde de rastlanır.İç Kale Saray Girişi’nde aynı kabartmalar görülür.Dağ Kapı ve Mardin Kapı kabartmaları genel kabartmalardan estetik olarak farklıdır.Kaplan kabartması şeklinde düşünülecek biçimler,kimi araştırmacılarca’’Dicle Kaplanı’’ismiyle adlandırılmıştır.
Yırtıcı Kuşlar: Urfa Kapı, Melikşah Burcu,Nur Burcu,Ulu Beden,Yedi Kardeş,Dağ Kapı yırtıcı kuşların bulunduğu burçlardır.Çift başlı kartal,Urfa Kapı,Ulu Beden ve Yedi Kardeş’te egemen kabartmadır. Kartal beraberinde Şahin’i anımsatan yırtıcı kuş kabartması yanında güvercin kabartması görülür. Melikşah ve Nur Burcu’ndaki Kuş tasvirlerinde kuyruk ve kanatlar açıktır.Bu,güç gösterisini andırmaktadır.
Hayvan Figürleri:Mardin kapı ve Dağ Kapı’da Abbasilere ait kabul edilen boynuzlu hayvan (Keçi,öküz,..) figürleri bulunmaktadır.Selçuklu (Melikşah) Burcu’nda mücadele eden iki keçi kabartması,burcun kitabesinin birinci satırının altında orantılı yer almıştır. Nur Burcu’nun kitabesinin son satırının üstünde iki dağ keçisi kabartması,Melikşah Burcu’ndaki kabartmalardan daha ustalıklı işlenmiştir.
At Figürü:Nur Burcu’nda eğerli fakat binicisiz iki at hareketli biçimde yer alır.At figürü sadece Nur Burcu’nda görülür.www.diyarbekirim.com/



İsmetpaşa ilkokoul 
arkasında çeşme
süslemesi

Oymacilik

Maden, taş, ağaç vs. gibi maddelerin yüzeylerini özel araç-gereçlerle oyarak veya delerek önceden tasarlanan şekil, motif ve cisimleri işleme sanatı. Ağaç ve taş parçalarına böyle şekil yapmaya “oyma”, bu işle uğraşana “oymacı”, yapılan sanata da “oymacılık” denmektedir. 

Oymacılık sanatının tarihi; çok eski zamanlarda insanların taş, mermer ve ağaçlar üzerine çeşitli şekil ve motifleri işlemeleriyle başlar. Oymacılıkla meydana getirilen ilk eserler heykeller olmuştur. Birçok kabartma taşlarının asırlar sonra yer altından ortaya çıkması bunun delilidir. Eski Mısır ve Yunan medeniyetinden kalma ağaç ve taş üzerine oyulmuş heykel ve mezarlar mevcuttur. Ortaçağda Özellikle ağaç bakımından zengin olan memleketlerde oymacılık daha da gelişerek kendini göstermiştir. İskandinavya, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde o zamandan kalma ağaçtan oyma eserler bulunmaktadır. 

Roma'da da kabartma ve oymacılık sanatı ile kiliseler tabiatten alınan çiçeklerin motiflerinden meydana gelen şekillerle süslendi. Bu durum putperestliği önleme ve onun içerisine düşmek korkusuyla yapıldı ve heykelcilik terk edildi. Aynı düşünce yedinci yüzyıldan, 12. asıra kadar devam etti. On ikinci yüzyılda Gotik üslubunun kabartma oymacılığa girmesi, heykelin tekrar kiliselere girmesine yol açtı. 

İslamiyeti kabul etmeden evvel Orta Asya Türklerinin de birçok kabartma ve oyma resim şeklinde heykel yaptıkları bilinmektedir. Bunlar Orhun'da yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Türkler İslamiyeti kabul edince, put sayılan heykellerin yapımından vazgeçip tezyini oyma sanatı ile uğraştılar. Bu sanat Türkistan'da gelişerek altın çağını yaşadı. Buradan Selçuklulara geçti. Oymacılık Selçuklularda cami, saray, medrese vs. gibi yerlerin kapı ve pencereleriyle binaların dış yüzeylerinde yapıştırma şeklinde kendini gösterdi. Selçuklulardan Osmanlılara geçen oymacılık ve kabartma sanatı daha da gelişti. 

Oymacılık sanatında genelde iki metod takip edilir: 

1. Alçak kabartma usulü: İstenen ve tasarlanan biçim ve şekilleri sert bir aletle herhangi bir maddenin üzerine oymak. 

2. Yüksek kabartma usulü: Oyulması tasarlanan şekillerin, oyulan cisim üzerinde bırakılmasıdır. 

Bu şekildeki oymacılık usulleri taş vs. gibi cisimlerin tek yüzlerinin kullanılmasında uygulanır. Şayet oymacılık sanatıyla cisimlerin her tarafı oyulur ve kullanılır hale getirilirse buna da heykel ismi verilmektedir. Aynı usuller ağaç oymacılığı için de geçerlidir. Ayrıca ağaç oymacılığında şebeke ve geçme usulleri de uygulanmaktadır. 

Şebeke oyma tekniği: Tasarlanan motifleri çevreleyen düzeyin olduğu gibi oyularak çıkarılmasıdır. Bu tekniğin uygulandığı ağaçların çok sert olmaması gerekmektedir. 

Geçme oyma tekniği: Selçuklu Türklerinde oyma ile yapılan geometrik motifler. Osmanlılar zamanında geçme parçalar kullanılarak tezyini değeri arttırıldı ve canlandırıldı. Süleymaniye Camiinin tahta kürsüsü, Zağanos Paşa Camiinin kapı kanatları bu teknikle yapılmıştır. 

Selçuklular ve Osmanlılarda taş oymacılık gerek şehircilik, gerek yapı mimarisi dalında çok uygulanan bir sanattır. Diyarbakır, Konya, Kayseri, Erzurum gibi şehirlerde yapılan camilerde, hanlarda, hamamlarda, çeşmelerde taş oymacılık sanatının değişik biçimde örnekleri görülmektedir. Çeşmelerin yalaklarında ve aynalarında kullanılan motiflerle kitabelerde rastlanan yazı şekillerinde değişik üslup özellikleri görülmektedir. 

Osmanlılar ise ağaç oyma işçiliğine kendilerine has özel bir üslup uyguladılar. Selçukluların geometrik ve rumi süsleme şekli, Osmanlılarda çiçekli, değişik motiflerle daha da geliştirildi. Ayrıca ağaç oyma sanatına sedef, bağa ve fildişi kakmasını da ekleyen Osmanlılar Selçuklularda görülen kufi yazısının yerine sulüs yazı tekniğini kullandılar.www.keyborsa.com





Arkeolojik sanat eserleri











Tarihin derinlerinde taş işçiliği


Diyarbakır-Çınar arasında bir köşkte taş işçiliği

(güzel şeyh kasrı) 



Deliller hanında taş oyuk


Taş ustası


Aslanlı çeşme de aslan heykeli


Fisk kayası eski senayi mektebi taş süslemesi



Hasan paşa hanı taş süslemeleri




Kuyumcular çarşısı süslemeler







TARİHİ ESTETİK DEĞERLERİYLE DİYARBAKIR SURLARI

Doç. Ahmet ATAN

Taş işçiliği Diyarbakır surları, taş’ın bir büyük sanat eseri haline getiriliği muhteşem bir abidedir. O, taş üzerindeki süsleme ve bezemelerle güzelliğin zirvesine çıkmış estetik bir abidedir. Taş işçiliğindeki sanatkarane ustalık, bugün Tarih ve Medeniyetinin önemi ile kültür ve sanatımızın sahip olduğu engin ve zengin değerlerimizi tartışmasız kabul edilir duruma getirmiştir. Bu duvarüstü taş işlemeciliğin bir büyük plastik sanat eseri haline getirmek ancak büyük bir sanat ruhuna sahip olmakla mümkündür. Bu Güzel sanat eserleri, bir kaç bin yıllık tarihimizin içinden süzülüp gelen ince işlenmiş " Altın taş " niteliği ile; eşsiz birer güzel sanatlar abideleri olacaktır. Diyarbakır surlarının Duvarlarım birer canlı sanat müzesi haline getirenler, acaba dünya sanat ve medeniyeti için başvurulacak birer kaynak eser niteliğini taşıyacaklarını, biliyorlar mıydı? Süslemeciliği Diyarbakır surlarının taş işçiliğini bir büyük sanat haline getiren önemli özelliklerinden biri de " Taş Süslemeciliğidir ". Kendi döneminin, yaşadığı ortamı ve kullandığı eşyayı göze en hoş gelecek şekilde süslemek, onu sanat anlayışı ile biçimlendirmek, Diyarbakır surları taş ustalarının, sorumluluğun ötesinde; doğal bir tutkuları olduğunu göstermektedir. Onbir ve onikinci yüzyıl Selçuklularının kendine öz kavramları, ilhanlıların parlak ve atak sanat ibdaları, Timurluların ince ve zarif sanat görüşleri, Memlükların, Celayirlerin, Muzafferilerin, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenlerin ve nihayet Safevilerin süsleme sanatlarında gösterdikleri başarılı buluşlar, Türk Süslemesinin oluşmasında büyük rol oynadığı kesin olarak kabul edilebilir. İşte o dönemin Taş ustaları, süslemeleri ile taşı taş olmaktan çıkarıp bir büyük sanat eseri haline getirmeleri, Diyarbakır surlarını bir Güzel Sanatlar Galerisine dönüştürmüştür. Diyarbakır surlarındaki Süslemeciliğin tarihsel süreç içerisinde kendi geleneksel yorumlarına sıkı sıkıya bağlı kalarak surların kültür ve sanat dünyasında seçkin bir yer almasına neden olmuştur. Kufi Kitabeler Bin yıllara dayanan tarihi özelliği ile Küfî yazışı Diyarbakır surlarının duvarlarına bir başka biçimde özellik ve önem kazandırmıştır. Bu yazı ile taş, Tarihsel bir belge olmanın ötesinde plastik olgunluğun doruğuna çıkarak surlara bir yücelik kazandırmıştır. Türk sanatının her sahasında en iyi bir biçimde değerlendirilen hat sanatı taş üzerine yazılması yanında mimariye de hayat vermiştir. Bu taşlar üzerinde yer alan Küfî yazısı ile yazılmış kitabeler insanı maddi alemden mana aleminin sonsuz derinliklerine götürmektedir. Bitkisel bezemelerle bir arada şekillendirilen Küfî yazısı; bir taraftan tarihin "zaman tünelinden" geçerek günümüz insanına belge niteliği ile bilgi ulaştırırken, bir taraftan da güzelliğin esintileri ile ruhun derinliklerine işlemektedir. İnsan bu Tarihi manzara karşısında kendisinden geçmektedir. Kitabeler hemen hemen Diyarbakır surlarının önemli bir yüzünü çevre sarmaktadır. Bitkisel Motifler Sanat, milletlerin kültür ve zevklerini açıklayan, toplulukların geleneklerini, duygularını yansıtan bir kavram olduğuna göre bitkisel motifler "Taş Süsleme Sanatlarında " ne denli bir mucize olduğu, Diyarbakır surlarının duvarlarında görülür. Kendi devirlerini oluğu kadar kendi devirlerinin sonraki devirlerin de estetik değerlerini yönlendiren Diyarbakır surlarındaki Bitkisel motifli taş süsleme sanatı; Mazinin derinliklerinden gelen sır dolu esintilerini günümüz insanın ulaştırdığı gibi geleceğe de götürecektir. Bitkisel motifler yarı natüralistik, yarı stilize bir üslup ile çalışmıştır. Çeşit çeşit çiçeklerin yepyeni stilizasyonla Taş üstünde biçim bulduğu surlar sanki tarihi bir çiçek bahçesine dönüşmüştür. Bu bitkisel motifler dekorasyon sanatının ilk örnekleri olarak gösterilebilir. Hayvansal Figürler Diyarbakır surlarının en önemli özelliklerinden bir de, taş süslemeleri arasında hayvan figürlerinin yer almış olmasıdır. Hayvan figürlerinden oluşan kompozisyonlar bitkisel motifli Küfî kitabelerle yan yana yer almaktadır. Surları oluşturan taşların üzerine yerleştirilmiş ilginç kabartma hayvan figürleri görmek mümkündür. Diyarbakır Surlarındaki Hayvan Figürlerinin Plastik Analizi Diyarbakır Surları Yedi Kardeş Burcu Üzerindeki Hayvan Figürleri Diyarbakır surlarının önemli ünitelerinden biri Yedi Kardeşler Burcudur. Artuklu dönemi eseridir. (1183-1232) Melik-el Salih ebu’l-feth Mahmut zamanında yapılmıştır (1208). Mimarı İbrahim oğlu Yahya’dır. Yedi Kardeşler burcuna bakıldığında Bütünü kapsayan bir yüzeysel estetiğin sağlanmış olduğu görülür. Zeminden burcun zirvesine kadar hemen yüzeyin hemen her karesinde mimar ve uygulayıcıların estetik bir endişe taşıyarak form-inşada bulundukları gözlenir. Kitabeyi oluşturan kaligrafik istiflerden tutun da, alan boşluklarını dolduran hayvan figürlerinin yerleştirilmesine kadar sanat dili ili ile “espas”a yani dengeli boşluklar bırakılmasına özen gösterilmiştir. Yedi Kardeşler burcunun yüzeyini hemen hemen iki eşit parçaya bölecek şekilde yerleştirilen bir şerit kaligrafik kitabe geniş taş yüzeyi üzerinde bir oya işlemesi gibi yer almıştır. Kitabenin başlangıç kısmının her iki tarafına simetrik olarak ejder başlı kuyruklara sahip aslan figürleri yerleştirmiştir. Burcun Sol-sağ tarafındaki Aslan figürleri kitabenin bulundu şerit üzerinde dış kabartma tarzında işlenmiştir. Hayvan figürleri burç yüzeyi üzerine, sağdan ve soldan dengeli boşluklar bırakılarak kompozisyon düzenli bir biçimde yerleştirilmiştir. Bu özellik Resim sanatının temeli olan desen çalışmalarında da hassasiyetle üzerinde durulan konulardan biridir. Konu için ayılan alanın yerli yerince değerlendirilmesi resim sanatının temel amaçlarından biridir. Konu gözü rahatsız edecek derecede küçük boyutlu olmadığı gibi kontur çizgisi dışına da taşmamalıdır. Aslan figürlerinde de bu plastik denge ideal bir biçimde uygulanmıştır. Aslan figürleri izleyiciye bir mesaj vermesi yanında iyi estetik değerleri de üzerinde taşımaktadır. Bu üslup bir yerde yazılarla benzeşen bir üslup olsa gerek. Kitabelerle Hayvan figürleri biçimsel farklılıklara rağmen öz’de birbirleri ile örtüşmektedirler. Yazılar ile hayvansal figürler aynı yüzey üzerinde birlerine kontrast düşmemektedirler. Bunun yanında rölyef biçiminde uygulanmış aslan ve çift başlı kartal figürlerin plastik olgunluğa sahip olması, sanatçısının iyi bir gözlem, tasarım ve uygulayım bilgisine sahip olduğunu göstermektedir. Her iki aslan figürünün orta yerinde ise çift başlı kartal figürü bulunmaktadır. Aslan figürleri kimi tarihçilere göre mücadele, güç ve üstünlük sembolü olarak yorumlanmıştır. Buradaki aslan figürlerinin kullanılma nedeni de; bulunduğu yerin koruyuculuğu ve kollayıcılığı sembolize edebilir. İki aslan figürünün ortasında yer alan çift başlı kartal figürü ise; tarihte gelmiş geçmiş Türk İslam devletlerinin ve Selçuklular’ın simgesi olarak kullanılmıştır. Yedi Kardeşler Burcu üzerinde yer alan tüm bu hayvansal figürler ilginç stlizasyona uğratılarak biçimlendirilmişlerdir. Yedi Kardeşler Burcu’nun (İzleyene Göre) Sağ Tarafında Yer Alan Arslan Figürü Aslan figürünün genel biçimsel yapısına bakılırsa; güçlü bir stilizasyon görülür. Bazalt taşının sert olma özelliğine rağmen bu aslan rölyefindeki stilizasyon şaşırtıcı şekilde uygulanmış ve plastik açıdan başarı ile sonuçlandırılmıştır. Aslan figürü hareket ve dinamizm mesajı yüklü bir anlayışla yapılmıştır. Sanatçısının olayı iyi gözlemlemediğini göstermektedir. Figür yüzeyde poz veriyormuş edasıyla durgun bir halde “biblo” görünümündedir. Kabartma derecelendirme yapılırsa; 0,1, 2, 3, 4, 5 aşamalı olarak tanımlanabilir. Sıfır noktası, burcun düz yüzeyi olurken, burun bölümü aslan rölyefinin en yüksek alanıdır. Güzler burun kısmının her iki tarafında Uygur resimlerinde yer alan figürlerdeki gibi çekik gözlüdür. Göğüs bölümüne bir zırh yerleştirilmiş gibi ek kabartma yer almıştır. Aslan figürünün, Askerlik deyimi ile başı dik göğsü ilerdedir. Ön ve arka ayaklar genel anatomik yapıya aykırı bir duruşla kıvrılmışlar, bu durum ya stilizasyonun sonucu ya da sanatçısının gözlem eksikliğinden kaynaklanabilir. Aslanın kuyruğu ejder başı olarak yapılmıştır. Yedi Kardeş Burcu’nun (İzleyene Göre) Sol Tarafında Yer Alan Arslan Figürü Burada yer alan aslan figürü diğerinin simetrik biçimi olarak uygulanmıştır. Baş genel olarak gövdeye oranla daha büyüktür. Her ikisinde de perdahlanmış bir taş işçiliği yer almaktadır. Çift Başlı Kartal Motifi Yedi Kardeşler Burcu’nun ön yüzünde, Besmele-i erife’nin yer aldığı kitabenin üzerinde bulunan çift başlı kartal motifi, aslan figürlerinin bir anlamda simetrik olarak ikiye bölmüştür. Burcun ortalarında yer alan kartal motifinin üst bölümündeki friz biçimindeki kabartma şeritler ile bir anlamda kitabe, aslan ve kartal motifleri taçlandırılmıştır. Çift başlı kartal motifi simetrik olarak uygulanmıştır. Kanatlarda beş sembolik telek uygulanmıştır. Kartal figüründeki baş, kanat ve pençelerdeki stilizasyon uygulamasına bakılırsa, sanatçısının iyi bir gözlem, tasarım ve uygulayım gücüne sahip olduğu görülür. Tüm bunlar göstermektedir ki; Güzel sanatlar, Hangi zaman ve mekanda olursa olsun, birey ve toplum olarak, bizzat insanın kendine yönelişi, kendi ruh yapısını ortaya koymasını, kendi dert, çile, ızdırap, özlem ve mutluluklarını dile getirmesini temin ederken, bir taraftan da insana ümit, cesaret, şevk ve dayanma gücünü telkin eder. Evli Beden Burcu Evli Beden Burcu, Ulu Beden veya Ben-u Sen Burcu olarak da bilinir. Artuklu dönemi eseridir. (1183- 1232). Melik-el Salih Ebu’l-feth Mahmut zamanında yapılmıştır (1208). mimarı Cafer oğlu İbrahim’dir. Burçta toplam 6 aslan motifi rölyefi vardır ve Avrasya hayvan motifleri üslubunu yansıtırlar. Başlarında taç bulunan kanatlı aslan figürlerinin kuyrukları ejder başlı olarak işlenmiştir. Üslup olarak Yedi Kardeşler Burcu ile belirgin özellikler taşır. Evli Beden burcunda da Aslan ve çift başlı kartal motifleri yer almıştır. Bu burçtaki taş işçiliğine bakılırsa bir adım daha önde ince süslemelere girilmiştir. Bu çift başlı kartal motifindeki kanatlarda simgesel altışar adet telek (Kanat tüyü) kullanılmıştır. Evli Beden burcunun ön yüzünde (izleyene göre) sol alt köşede yer alan ve dışa dönük aslan motifi rölyefi dereceli olarak çukur halde işlenmiş yatay dikdörtgen içine alınmıştır. Burç yüzeyinde yer alan tüm aslan motifi rölyefleri ciddi anlamda aşınmış ya da tahrip olmuştur. İnsanlar Çift başlı kartal sembolünü sevmişler; Selçuklu Devleti, Diyarbakır Belediyesi, Dicle Üniversitesi ve diğer bir çok sivil kuruluşlar bu motifi birer amblem olarak kullanmışlardır. Kitabe kuşağının sol başında kanatlı, Ejder başlı kuyruklu aslan motifi rölyefi, görüntüsü ile dinamik bir imaj hissi uyandırmaktadır. Aslan figürü dikdörtgen şeklinde bir taş yüzeyi üzerine işlenmiştir. Kompozisyonun yüzey üzerine dengeli bir biçimde yerleştirildiği söylenebilir. Bununla beraber figürün ejder başlı kuyruğu çerçeve dışına taşırılmıştır. Aslan başı’nın insan başını çağrıştırmış olması, Mısır piramitlerinin önünde yer alan insan başlı aslan heykelleri olan “sfenksleri” hatırlatmaktadır. Güneş doğarken nasıl ilk olarak, dağların tepelerini, daha sonra yüksek binaların damlarını aydınlatıyor ve en sonra, yeryüzünün düzlüklerine ve alçak yerlerine ışınlarını yaymaya başlıyorsa; güzel sanatların yaydığı ışıklar da tıpkı güneş gibi yayılır ve ilkönce yüksek seciyeli, sayıları pek az olan aydın kişilerin ruhlarını ve kafalarını aydınlatır. Evli Beden burcunun üst kısmında yer alan konsollar form inşa bağlamında çok zarif taş işçiliğinin uygulandığı bir alan örneğidir. Nur Burcu Selçuklu dönemi eseridir. (1085-1183). Melikşah zamanında yapılmıştır.(1089). Mimarı Selami oğlu Urfalı Muhammed’dir. Kufi (Nebati) yazı ile yazılmış kitabesi ve çeşitli hayvan figürleriyle en zengin burçtur. Kitabe arasında yer alan uzun boynuzlu keçi motifi rölyefi dikkat çekici estetik değerdedir. Yine kitabe arasında yer alan simetrik olarak yerleştirilmiş dört nala koşan at motifi rölyefleri bu dönem heykel sanatında perspektif ve anatomide ne kadar bilgi, gözlem, beceri ve yetenek konusunda bize net belge sunmuşlardır. Kitabenin sol kenarında yer alan güvercin motifi rölyefinin kanatlarındaki beşli telek, yedi kardeşler burcundaki çift başlı kartalın telekleri ile aynı sayıda olması dikkat çekicidir. Hemen alt tarafında yer alan bağdaş kurmuş bir şekilde oturan kısa saçlı, eli ile ayaklarının tutan çıplak kadın rölyefi ise hangi amaçla yapıldığı konusunda fikir yürütmek zordur. Kitabenin sağ tarafında da soldakinin simetrisi olarak uygulanmış kanatları açık ancak bunda altı telek görünen güvercin motifi rölyefinin altında da çıplak kadın motifi yer almaktadır. Ancak antik çağ eserlerinde; çıplak kadın heykelleri-örneğin: Kibele, Bolluk ve bereket tanrısı sembolü olarak kullanılmıştır. Nur burcunda yer alan kitabenin sağ köşesindeki aslan motifi daha belirgin stilizasyona uğratılmış olması yanında sevinç veren bir gülümseme imajı kayda değer bir özelliktir. Nur burcunun sol yüzünde yer alan ancak türü belli olmayan bir yırtıcı kuş, aynı şekilde türü belli olmayan avını parçalamasını konu edinen bir rölyef, büyük ihtimalle mücadele ve güç gösterisini simgelemiştir. Bazı sanat tarihçileri, Alta mira ve Lascaux Mağara resimlerini, hasımına karşı bir üstün gelme tasviri olarak betimledikleri biçiminde yorum getirmektedirler. Buradaki kuş ve avı konusu da bu anlayıştan kaynaklanabilir. Bu olgunun önemli yanı; düşünce duyguların mukim kale duvarlarına bile olsa resimsel bir anlayışla ifade edilmiş olmasıdır. Selçuklu Burcu Melikşah dönemi eseridir. Nur Burcu benzeridir. Kufi yazı ile yazılmıştır (1088). Evli Beden Burcu’nun kuzeyindedir. Kitabe üzerinde yer alan simetrik olarak yerleştirilmiş keçi motifi rölyefinde uygulanan uzun boynuzların stilize edilmiş parçalı bölümleri yüzeyin başka bölümlerinde de uygulandığı görülmüştür. Kitabenin sol köşesinde yer alan aslan motifi rölyefinin stilizasyonu olmakla beraber miken sanatında olduğu gibi zarafet açısından daha az özen gösterildiği yorumu yapılabilir. Güvercin olabileceği yorumu yapılabilecek olan kuş figürü rölyefi yine kitabenin arasında yer almaktadır. Dağ Kapı Burcu Diyarbakır’da hüküm sürmüş devletlerin hemen tümü, kentin en önemli bölümlerinden olan Dağ kapı burcunun iç ve dış duvarlarına çeşitli işaretler, kitabeler ve armalar koydurmuşlardır. Dağ kapı burcunun çeşitli yerlerinde değişik hayvansal, bitkisel ve motiflerinin rölyefleri yer alır. Bitkisel motiflerin içinde üzüm ve yaprak şekilleri bulunur. Dağ Kapı Harput Kapı olarak da bilinir. Kitabe ve rölyef yönünden en zengin kısmıdır. Yanında Mervani dönemine ait mescit vardır. Kapı civarındaki rölyeflerin çoğu çeşitli zamanlarda yapılan onarımlar sırasında rasgele yerleştirilmiştir. Bunlardan biri Bizans döneminden kalma kitabe parçasıdır. Dağ kapı burcunda yer alan ilginç işlemeli demir kapı eskiden beri sürekli nöbetçiler tarafından akşamları güneşin batışı ile kapanır, doğuşu ile açılırdı. Abbasilere ait güvercin, hayvan ve bitki motiflerindeki stilizasyon alabildiğine naif ve spontane bir biçimde yapılmış oldukları dikkati çekmektedir. Öyle ki bazı hayvan motiflerindeki aşırı naiflik, rölyefin hangi hayvan türüne ait oluğuna dair yorumu zorlaştırmaktadır. Dünün sanatı geçmişin aynasıdır. Bu günün sanatı da geleceğe en geçerli tarihi belgelerdir. Gelecek çağın insanları bizim bugünkü toplumuzda neler olup bittiğini, bu toplumun başından neler geçtiğini nasıl öğrenecekler?.. 
(çevre md)

Eski Örfizade tekkesi(İsmetpaşa ilkokulu) girişi
İç kurşunlu cami sokak girişte taş işlemeciliği
Taş işçiliğine başka örnekler
Saint George kilisesi girişinde taş işlemeciliği
Balıkçılarbaşı PTT’de taş işçiliği

Taş işçiliği

Hızır İlyas kilisesinde taş işçiliği




. DİYARBAKIR MİMARİSİNDE SÜSLEME

Taş Süsleme

Diyarbakır ve çevresine ait arkeolojik bulgular M.Ö. 3000 yıllarına, Hurri ve Mitanni dönemlerine kadar dayanır. Bu tarihten Müslüman Devletlerin fethine kadar geçen 3500 yıllık dönemde bölge sürekli el değiştirerek Asurlular, İskitler, Medler, Makedonya İmparatorluğu, Romalılar ve Bizanslılar gibi çeşitli uygarlıkların egemenliği altına girmiştir. Bu çağlarda yerleşmelerin etrafının koruma amacıyla surlarla çevrildiği, inşaat malzemesi olarak da bazalt taşının kullanıldığı görülmüştür. Diyarbakır yöresindeki bazalt oluşumun Karacadağ Volkanının patlamasıyla ortaya çıktığı, bu nedenle bölgede bol miktarda bulunduğu anlaşılmaktadır. 
Daha sonra bölgeye yerleşen Abbasiler, Büyük Selçuklular, Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi İslam Uygarlıkları bazalt taşını mimari ve mimari süslemede kullanmaya devam etmişlerdir. Bazaltın yanı sıra bazalta göre daha az dayanıklı olan, ancak daha yumuşak yapısı ile taş süsleme işlerinde elverişlilik gösteren kireç taşı da hem yapının taşıyıcısında hem de süslemesinde bazaltın yanında yer almıştır. 
Diyarbakır mimari ve süslemesinde taşın kullanım nedenleri şu etkenlere bağlanabilir :

  1. Taş bölgede bol bulunan bir malzemedir.
  2. Yakın çevreden elde edildiği için kullanımı ekonomik olmuştur.



Bölgenin İslam kültürleriyle kaynaşmış olması mimari ve süslemede Irak, Suriye ve İran etkilerinin bölgede egemen olmasına yol açmıştır. Bu etkiler Anadolunun köklü yapı geleneği ile birleşerek yepyeni bir sentez oluşturmuştur 
Genel olarak Diyarbakır'da taş işçiliğinde Suriye etkili iki renkli kullanım, kapı ve pencere kemerlerinde, kilit taşlarında, mihraplarda ve revak kemerlerinde görülmektedir. Ayrıca taş üzerine kabartma olarak çeşitli hayvan ve geometrik figürlerin işlenmesi yörenin Anadolu ile süslemedeki benzerliğini vurgulamaktadır. 
Diyarbakır'da taş kabartma ve süslemenin en güzel örnekleri Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde görülmüştür. 

. Artuklu Döneminde Taş Süsleme

Güneydoğu Anadolu, özellikle Diyarbakır, Mardin, Silvan ve Hasankeyfe de egemen olan Artuklu Mimarisinde süslemeler bölgesel bir takım özelliklere sahiptir. Suriye etkili iki renkli taş işçiliği ve çok dilimli kemer çeşitleri cami ve medrese süslemelerinde uygulanmıştır (Resim 10-11). Camilerin dışa dönük süslemelerine karşın medreselerde içe dönük bir süsleme ile karşılaşılır .



Diyarbakır'da Artuklu Sarayı kalıntılarında ve Surların Artuklu zamanında eklenmiş bölümlerinde bulunan süslemelerde figürlü taş işçiliği görülmektedir (Resim 12-13-14).

Resim 12. Diyarbakır Artuklu Saray Kalıntısında

Taş İşçiliği
Anadolu Selçuklu'da olduğu gibi figürlü taş işçiliğindeki asıl amaç süslemedir . Süslemenin yanısıra her figürün yapıya kattığı gizli birer anlamı da vardır.





Akkoyunlu Döneminde Taş Süsleme

Doğu Anadolu ve Batı İran'da egemenlik kurmuş bir Türk oymağı olan Akkoyunlular Diyarbakır'da yöresel koşullara uyarak mimari ve süslemelerini biçimlendirmişler, taş işçilikleri ile göze çarpan güzel yapılar üretmişlerdir. Ayni Minare Camii, Safa ve Nebi Camii, Şeyh Matar Camii iki renkli ve kabartmalı taş işçilikleriyle önemli yapılardır. Bu camiler biçimsel olarak aynı dönemde yapılmış Osmanlı camileriyle benzerlik gösterirler (Resim 15-16-17). 
Resim 15. Diyarbakır Nebi Camiinde İki Renkli Taş İşçiliği

Suna Gürsoy:Diyarbakır Eski Mimarisinde Çini süsleme.D.Ü.Mimarlık AD.Yüksek Lisans tezi.Diyarbakır.1993s.17

Diyarbakır kiliselere sanatsal olarak da destek oldu.Bu destek Diyarbakır dışına da oldu.Mor hananyo kilisesindeki yazıta göre bu sütunları 1900 yılında Diyarbakır’da yaptık ve Elçisel Antakya Kürsü manastırına getirdik,denmektedir

Yakup Bilge:Geçmişten Günümüze Deyrulzafaran Manastırı.İst.2006 s.,145

DİYARBAKIR EV TAŞ İŞÇİLİĞİ
Burada, şimdiye kadar üstünde durulmayan başka bir özelliği de vur­gulamak istiyoruz. Püskürük bazalt en sert taşlardan biridir. Bir ustanın

günde ancak orta boy 8-10 taş hazırlayabildiğim biliyoruz. Bunların boyut­ları, diş veya söve açılması, kemer taşı gibi son derece iyi alıştırılması, sal taşlarımn inceliğine karşın uzunlukları ve merdiven basamaklarmdaki kusursuz işçilik göz önüne alındıkta üretimin ne denli zor ve uğraşılı olduğu görülür. İki katlı bir ticaret hanının en az 80 kemeri, 100-150 m. kadar silmesi, yaklaşık 40 eşik, buna bağlı söve ve kemeri olduğu düşünülürse bunlarm kesinlikle önceden hazırlanması gerekir. Asıl sorun bunlardaki işçiliğin kusursuz olmasıdır. Bir Diyarbakır konutunda sadece 2 katlı bir kanadın avlu yüzü yaklaşık 100m2 kabul edilse, bir veya iki eyvana bağlı kemer taşları, 1 kolon, en az 10 pencere ( eyvanlardakiler de dahil ) ara ve üst pencerelerdeki kusur hemen belli olur. Yüzey dalgalan­malarını bilen göz yakalar. Örgünün akçageçmez oluşu bunların kenarlarındaki işçiliği olabildiğince arttırır.
Bir diğer plâstik sanat örneği merdivenlerdir. Yarım kemer üstüne otur­tulan basamaklar tekniğin kolay yönüdür. Kemersiz basamakların birbiri üstüne oturtulan türlerinde binme payı sadece 3-4 cm'dir. Bir kat için bun­dan 20 kadarının, kuyrukları duvara gömülerek beraber örüldüğü ve her bir basamağın yaklaşık 100-120 kg geldiği düşünülürse günde ancak 4-5 tanesinin yerine konabildiği anlaşılır. Bir taşm yüzeyinin 1 mm. kabarık yonulması sonucu bir alt basamağa sadece buradan basacağı düşünülürse, en kısa sürede onu iyice zorlayacak, ve çatlatacaktır. Aynı işçilik, merdiv­en sahanlıklarının taşıtıldığı bingiler için de böyledir.
Uzun sal taşları ve döşemelerde bingi kesitlerinin ne derece milimetrik yonuldukları, üstünde gezinildiklerinde ayağımıza takılma-masmdan bellidir. Kalker kökenli yumuşak taşlar gibi, örüldükten sonra rötuş yapılması da söz konusu değildir .
Gezdiğimiz evlerde, iç içe oda aralarında, iç merdivenlerde veya eyvan oda aralarında inceliği 10 cm'ye inen, 4,50 yükseklikte perde duvarlarına ne denli emek çekildiği anlaşılır.
Burada bir işçilik harikasını dikkatlerinize sunmak istiyorum. Diyarbakır'ın kuzeydoğu diliminde, Özdemir Mahallesi Şeftali Sokak Geçidi'nde 3 numaralı evin, altlı üstlü tek gözlü eyvan ara düz taş döşemesi bir teknik ve işçilik harikasıdır. Bingileri ve sal taşları alt ve üstte aynı kalınlık ve düzlemde olacak şekilde yonulup taştan düz tavan yapılmıştır. Bunu sadece bu yapıda gördük. Hayret ve beğeni duygularının coştuğu bir örnekti ve bu orta boy, fazla özenilmeyen sıradan bir ev idi. Denebilir ki yalnız bu döşeme harikası için bu ev satın alınır. Böyle bir uygulamayı Behram Paşa Camisi harım kuzey duvarı 2 yan eyvanında görmüş ve Sinan'a yaraşır bir örnek demiştik. Ustası burada kendi teknik ve sanatını sergilemiş ve bunun bir tür eşsiz doyum olduğunu vurgulamıştık. Örnek evimiz, hiç de dikkat çekmeyen bir küçeçıkmazdadır. Sura dışı değil olağan dışı, ancak o ölçü de de alçak gönüllü bir ustaya rastlanıldığı belli oluyor ve bunların bazaltla sağlanması övgüyü büsbütün arttırıyor. -Diyarbakır'ın simgesi durumunda olan 4 ayaklı minare buna benzer başka bir özeni belgelemiyor mu?
Diyarbakır'da akça geçmez örgü (derzsiz, taşların birbirine boşluk kalmayacak biçimde yanaştırılması), İlk örneklerle başlar. Surlar, Sen Corc ( İç Kale'deki ) sayabildiklerimizin en eski örnekleri olup hep böyle devam etmiş, yalnız duvarda değil avlu döşemesine de uygulanmıştır. O nedenle tüm yapılar kilise, hamam, ev, han, cami, mescit, çeşme v.b. bu örgüyü kullanmıştır. Her kuşağın bir sonrakine, devlet ve dönelere bağlı kalmaksızın bu işçiliği ilettiği anlaşılıyor. Özenli yapıların hepsi, her yerde mermerinden kireç taşına kadar böyledir. Bunun ayrıcalığını, işciliğindeki emek ve göznurunu, Şanlı Urfa, Gazi Antep ve Mardin'in, çıktığı zaman pelüze veya taze peynir kadar yumuşak, testere ile kesilebilen, giderek havanın oksijeniyle sertleşen kireç anamaddeli taşını görünce daha iyi anlayabiliyoruz. O kentlerde taş süslenerek yerine konur. Bazalt taşında profil açmak bile bir olaydır. O nedenle özellikle evlerin avlu yüzü süslemeleri, duvar bittikten sonra yapıştırılarak yapılmıştır. Daha özenli yapılarda Ergani'nin beyaz taşı örgüye birer atlayarak konularak bezenir. Nebi Camisi minaresi (v.b.) böyledir.
Diyarbakır bazalt taşı lavlarının derinde geç veya yüzeyde çabuk soğu­masına bağlı olarak gözenekli ve gözeneksizdir. Gözeneksizlerin yoğunluğu fazla ve işçiliği daha da zordur. Ancak görsel zenginliği nedeniyle havuz, söve, lento, kemer ve kolonlarda kullanılır.

Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuneer*DİYABAKIR YAPI SANATINDAN KESİTLER1 .Bütün Yönleriyle Diyarbakır sempozyumu.27-28 Ekim.2000.s.108

Özdemiroğlu Osman türbesi Taş işçiliği


Mermer işçiliği
Evliya Çelebi Diyarbakır ulucaminin dış avlusunun saf beyaz mermerle döşeli olduğunu ifade etmektedir.Martin van Bruinessen,Hendrik Boeschoten.Evliya Çelebi Diyarbekir’de.İletişim yay.İst.2003.s.256
Bu dönem 1600’lü yıllardır. O dönem Diyarbakır’ın mermerle ilişkisini sergiliyor.20 yıl önce ulu cami şadırvanıyla minaresi arasında büyük bir sarnıç bulundu,unun tabanının da beyaz mermer olduğu saptandı.
Mermer malzemenin taşıyıcı sistemin bir parçası olarak sütun şeklindeki kullanımı, Şafiiler bölümündeki sahınları oluşturan sütunlarda da görülmektedir. Ayrıca Mesudiye Medresesi doğu eyvan kemeri de mermer malzeme ile yapılmıştır.


Taş işçiliğinin en güzel örneklerini Diyarbakır’da konut mimarisinde gözlüyoruz




Hazro Ulu camii






Taş işçiliğine güzel bir örnek olarak bir tarihi Diyarbakır evine bakalım:


















Taşişçiliğinin güzel örneklerini mezartaşlarında görüyoruz



Ragıbiye camiinde Hacı Ragıp bey mezar taşı





Hacı Müştak camiinde mezar















Ulucamii minaresinde süsleme












Silvan evlerinde süsleme(N.satıcı)


Behrampaşa camii



































Deliller hanı

Mardinkapıda süslemeler



























































Esma Ocak evi taş süslemeciliği











Ziya Gökalp evi taş süslemeciliği














Kurşunlu camiinde mihrap















Hazro beyler konağı taş işçiliği







































Hani-Hatuniye medresesi Taş işçiliği









































Hani ulucami taşişçiliği












Taş işçiliğine örnek Deliller hanı









Taş işçiliğinin güzel örneklerini Silvan Ulu camide görüyoruz








































Silvanda Taş işçiliği
Gazi ilk öğretim okulu







Sadık bey evi











Silvanda Taş işçiliği

Gazi ilk öğretim okulu







Sadık bey evi













Mesudiye medresesi.(N.Satıcı)

( SELAHADDİN-İ EYYUBİ CAMİİ KUZEY KAPISI - SİLVAN)

Safa camii minaresi(N.satıcı)



SAİNT GEORGE KİLİSESİ-DİYARBAKIR)(N.satıcı)




KAYNAK:http://www.bilinmeyendiyarbekir.com/tas.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Kuralları

1. Saygı çerçevesinde yapılan yorumlar, kendinizi ifade etmenin en iyi yoludur. Yorumlarınızın hakaret, küfür, tehdit, taciz, aşağılama, diğer kullanıcıların kişisel bilgilerinin ifşası, telefon numarası, e-posta adresi ve kurum ismi içermediğinden emin olun. İfade özgürlüğünü destekliyoruz ancak; kişi veya grupların dinini, dilini, cinsiyetini, ırkını, etnik grubunu, milliyetini aşağılayıcı yorumlara ve genel ahlak ilkelerine aykırı unsurlara kesin olarak izin vermiyoruz. Bu tür içeriğe sahip yorumlarınızın moderatör onayından geçmeyeceğini veya başka kullanıcılar tarafından sakıncalı olarak bize bildirilebileceğini ayrıca talep halinde ilgili mercilere tarafımızca bilgi verileceğini lütfen unutmayın. Üyelerimiz, yaptıkları yorumlardan kendileri sorumludur. Yukarıda belirtilen içeriğe sahip yorumlardan ve bu tarz davranışlarda bulunanlara yöneltilen cezai yaptırımlardan ''sanat-sanatkar.blogspot.com '' sorumlu tutulmaz.

2. Yaptığınız yorumun, yazıyla ilgili olmasına özen gösterin. Yorum yaptığınız yazının ana temasıyla doğrudan ilişkili olmayan yorumlar göndermeyin. Zorunlu olmadıkça büyük harf kullanmayın. Bu durum, diğer ziyaretçiler tarafından ‘bağırarak konuştuğunuz’ şeklinde algılanır. Sözlerinizi vurgulama amacıyla da olsa, harf ya da noktalama işareti tekrarı yapmamaya çalışın. İnternet sohbet odalarında kullanılan kısaltmaları kullanmayın.Hiçbir harf yerine benzer görünen başka bir karakter yazmayınız.

3. Yorumların varlık sebebi, konuyla ilgili fikir alışverişinden başka hiçbir şey değildir. Gerek yazıyı kaleme alan yazarla, gerekse yorum yazan diğer kişilerle fikirlerinizi paylaşabilir ve bu şekilde yazıda gördüğünüz doğruları genişletebilir, yanlışları eleştirebilirsiniz.

Lütfen bu kurallara uymaya ve hepimizin bir gün güvenli sınırlara gereksinim duyabileceğini anlamaya çalışalım. Kurallara uymamak, önce uyarı almanıza, yinelenen uyarılar da kullanıcı hesabınızın kapatılmasına neden olacaktır. Hesabınız kapatıldığında başka bir kullanıcı adıyla giriş yapmanız da engellenecektir.

Yaptığınız yorumlar içinde link barındıranlar spam kabul edilecek ve silinecektir.

Yorum kutusunda Link verilebilmesi için konulmuş olan link html etiketi konu ile ilgili link oluşturma amaçlıdır.
Reklam amaçlı başka sitelere link veren yorumlar silinecektir.

Katkılarınız ve duyarlılığınız için teşekkür ederiz.

sanat-sanatkar.blogspot.com

Bilgileriniz