Bakırdan çeşitli alet,
avadanlık, silah ve sanat ürünleri yapılması." Ansiklopediler bakırcılığı böyle
tanımlıyor. Bakırın bulunması Tarihöncesine uzanıyor ve alet, silah yapımında
kullanılan ilk maden olduğu da biliniyor.
Son yıllarda erkeolojik kazılarda
elde edilen somut veriler, dünyada ilk kez madenciliğin günümüzden yaklaşık
olarak 10 bin yıl önce Anadolu'da Çayönü'nde başladığını kanıtlıyor. Nitekim ilk
üreticiliğe geçiş evresine ait önemli bir kültür merkezi olan Çatalhöyük'te,
M.Ö.7. bin yılda ilk arıtılma işleminin gerçekleştirildiği de anlaşılıyor.
Tabiatta yaygın olarak bulunan bakır cevheri, arıtılan madenlerin başında
geliyor.
Yapılan kazıların sonuçlarına göre, madencilikte ilk adım olan
''tavlama'' işleminin, yani madeni ısıtarak yumuşatıp işlenir hale getirme
usulünün ilk kez Anadolu insanı tarafından gerçekleştirildiğini yazıyor
kaynaklar. Örneğin Çayönü, Çatalhöyük ve Suberde kazılarında M.Ö.7.binyılına ait
doğal bakırdan dövme tekniği ile yapılmış iğne, bız, kanca gibi küçük aletler
ile bazı süs eşyaları ele geçirildi. En eski dövme tekniğini yansıtan bu alet ve
süs eşyalarının, taş örsler üzerinde sapsız taş çekiçlerle dövülerek işlenmiş
olduğunu görüyoruz. Arıtma ve tavlama işlemlerinin bulunuşunu, yaklaşık M.Ö.5.
binyılında maden sanatının ana yapım tekniklerinden ikincisi olan ''döküm''ün
bulunuşu izler. Eritilmiş madenlerin istenilen biçimlerde hazırlanmış tahta,
balmumu, taş ve çoğunlukla kil kalıplara dökülerek dondurulma işleminin
başarılması, dövme tekniğinin gelişiminde tavlama işlemi kadar önemli rol oynar.
M.Ö.4. binyılının sonlarında ise, bakıra kalay cevheri kasiterit karıştırılarak
''tunç'' alaşımı elde edilir.
Anadolu: Metalurji tarihinin
başladığı yer
Metalurji, gerçek anlamda bakırın eritilmesi ile
başlamıştır. Bu yüzden bakırın tarihi, metalurjinin tarihi olarak kabul
edilebilir. Metalurji tarihinde en eski tekniği oluşturan dövme tekniği, çeşitli
eserlerin yapımında kullanılmış, yüzyıllar ilerledikçe hem dövme usulleri, hem
de dövme aletleri gelişir. Tunç Çağı'na kadar, taştan yapılmış aletlerin
varlığını koruyarak büyük ölçüde işlevini sürdürdüğü anlaşılıyor. Ancak Tunç
Çağı'nda taş aletlerin yerini tunç aletler, Demir Çağı'ndan itibaren ise tunç
aletlerin yerini çelik aletler alarak bu güne kadar gelişerek gelir.
Dünyada
metalurji tarihinin ilk başladığı Anadolu toprakları, çok zengin maden cevheri
yataklarına sahip. Yapılan araştırmalar, Türkiye'de yalnızca 500'e yakın zengin
bakır cevheri yatağının bulunduğunu, Anadolu'daki bakır cevheri yataklarının
birçoğunun da Eskiçağ'dan beri işletildiğini doğruluyor.
Olağanüstü işçilik
Roma ve Bizans döneminde
Anadolu'da çeşitli teknikler üzerinde çalışan gelişmiş maden sanatı
atölyelerinin bulunduğunu, günümüze kadar varlığını sürdüren çok sayıdaki
eserden anlıyoruz. Büyük Selçuklu devriyle birlikte, İslam maden sanatında çok
büyük bir gelişmenin başladığına tanık oluyoruz. Selçuklu sanatının hemen her
dalında olduğu gibi, maden sanatında da çok gelişmiş kap yapım ve işleme
teknikleri başarılı bir şekilde uygulanmıştır bu dönemde. Pirinç alaşımının
Selçuklu devrinde geniş ölçüde kullanılması, Selçuklular'ın İslam maden sanatına
getirdiği en önemli yenilik olarak kabul edilir.
Selçuklu devrinde
Anadolu'da çeşitli teknikler üzerinde başarılı bir şekilde çalışan gelişmiş
maden sanatı atölyelerinin başında Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre,
Siirt, Harput, Erzincan ve Erzurum gelir. Gerek kitabelerinde verilen bilgilere
dayanılarak, gerekse yapım tekniği ve üzerindeki motiflere dayanılarak Anadolu
Selçukları'na maledilebilen eserlerin herbiri olağanüstü bir işçilik sergiler;
kap cinsleri, formları, malzemeleri, yapım teknikleri ve süslemeleri bakımından
büyük bir çeşitlilik karşımıza çıkar.
14. yüzyılın ortasından itibaren, tüm
dünyada rağbet görmeye başlayan mavi-beyaz Çin porselenlerinin Yakın Doğu
ülkelerinde geniş pazar bulmaları ve teknolojik gelişmeler -tunç ve pirinç gibi
madenlerin top yapımında kullanılması- İslam maden sanatının önce duraklamasına,
daha sonra da gerilemesine neden olur. Osmanlı devletinin kurulmasından hemen
sonra ise, gerek Anadolu'da gerekse Balkanlar'da bakır madeni yataklarının yoğun
olarak işletilir ve bunun sonucunda Osmanlı devri madencilik çalışmaları doruk
noktasına erişir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bakır madeninin öncelikle
savaş sanayii, darphane ve sosyal hayattaki ihtiyaçları karşılamak için maden
sanatı atölyelerinde yaygın olarak kullanıldığı için, maden yatakları 19.
yüzyılın ortalarına kadar hiç kesinti vermeden işletilmesine neden olur.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaygın olarak kullanılan bakır eserlerin
hemen hepsi, olağanüstü bir işçiliğin ürünüdür. Kap türlerinin fazlalığı, zengin
biçimleri, özgün bezemeleri, kullanılan malzemenin ve yapım tekniklerinin
çeşitliliği ile karşımıza çıkan Osmanlı devri maden eserlerinin karakteristik
özelliğinin, geniş bir coğrafi bölgedeki farklı kültür etkilerinin
biçimlendirdiği çok yönlülük olduğunu söyleyebiliriz.
Türkler'in
Balkanlar'daki egemenliği sırasında kurulmaya başlanan ve çeşitli teknikler
üzerinde başarılı bir şekilde çalışan maden sanatı atölyelerinin bulunduğu
yerleşim merkezlerinin başında Ustovo, Petkova, Üsküp, Piriştine, İştip ve
Saraybosna gelirdi. Anadolu'da ise, Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin,
Diyarbakır, Siirt, Malatya, Elazığ, Erzurum, Trabzon, Giresun, Ordu, Sivas,
Tokat, Kayseri, Çankırı, Çorum, Amasya, Kastamonu, Gerede, Konya, Burdur,
Denizli, Muğla Kavaklıdere, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Bursa, İstanbul ve
Edirne. Bu merkezler Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri çeşitli teknikler
üzerinde başarılı bir şekilde çalışan geleneksel maden sanatı atölyelerinin
bulunduğu yerler arasında.
Salonları süsleyen bakırlar
Bakır kap yapım teknikleri, ''dövme'', ''dökme'', sıvama (tornada
çekme)'' ve ''preste basma'' olmak üzere dört ana bölüme ayrılıyor. Binlerce
yıldan beri uygulanan dövme tekniği, bakır külçeyi çekiçlemek suretiyle
şekillendirilen bilinen en eski teknik olarak çıkıyor karşımıza.
Daha sonra
döküm, tornada çekme, preste basma gibi teknikler gelişir ve, yakın dönemlere
kadar bakır eşya mutfaklardaki yerini korur. Ancak, 1950'li yıllarda sosya
ekonomik yapı hayat tarzını hızla değiştirdiğinden dolayı, alüminyum, plastik
gibi ucuz alternatif malzemeler ortaya çıkar. Bu durum da bakırcılığın
gerilemesine neden olur. Geleneksel kültürün sürekliliği bu zanaatın tamamen yok
olmasını önler. Ancak bakırıcılık sanatı azalarak da olsa devam eder. 1970'lerde
ise turistik talebin el sanatlarında yoğunlaşması bakırcılığı da canlandırır ve
iç talep de genişler. Bu defa bakır eşya mutfaklarda yemek pişirmek için değil,
süs eşyası olarak kullanılmaya başlanır. Yani 50 yıl önce mutfaklardan
kovduğumuz bakır eşya şimdi salonlarımızı süsler hale geldi.
Süs eşyası
olarak büyük bir ihracat potansiyaline de sahip oldu bakır eşyalar. Ayrıca yurt
içinde bakır eşya koleksiyonları yapanlar çoğaldığı gibi, büyük turistik
otellerde yemekler artık bakır kaplarda servis edilmeye başladı. Bütün bunlar
bakırcılık sanatını yaşatan unsurlar olarak yeni bir sektör doğmasına yol açtı.
Günümüzde ise gerek Anadolu'da ve gerekse İstanbul'da yüzlerce bakırcı
atölyesi varlığını hâlâ sürdürüyor .
Türk Süsleme Sanatları -
BakırcılıkBakırdan çeşitli alet, avadanlık, silah ve sanat
ürünleri yapılması.” Ansiklopediler bakırcılığı böyle tanımlıyor. Bakırın
bulunması Tarihöncesine uzanıyor ve alet, silah yapımında kullanılan ilk maden
olduğu da biliniyor.
Son yıllarda arkeolojik kazılarda elde edilen somut veriler, dünyada ilk kez madenciliğin günümüzden yaklaşık olarak 10 bin yıl önce Anadolu’da Çayönü’nde başladığını kanıtlıyor. Nitekim ilk üreticiliğe geçiş evresine ait önemli bir kültür merkezi olan Çatalhöyük’te, M.Ö.7. bin yılda ilk arıtılma işleminin gerçekleştirildiği de anlaşılıyor. Tabiatta yaygın olarak bulunan bakır cevheri, arıtılan madenlerin başında geliyor.
Son yıllarda arkeolojik kazılarda elde edilen somut veriler, dünyada ilk kez madenciliğin günümüzden yaklaşık olarak 10 bin yıl önce Anadolu’da Çayönü’nde başladığını kanıtlıyor. Nitekim ilk üreticiliğe geçiş evresine ait önemli bir kültür merkezi olan Çatalhöyük’te, M.Ö.7. bin yılda ilk arıtılma işleminin gerçekleştirildiği de anlaşılıyor. Tabiatta yaygın olarak bulunan bakır cevheri, arıtılan madenlerin başında geliyor.

Yapılan kazıların sonuçlarına
göre, madencilikte ilk adım olan ”tavlama” işleminin, yani madeni ısıtarak
yumuşatıp işlenir hale getirme usulünün ilk kez Anadolu insanı tarafından
gerçekleştirildiğini yazıyor kaynaklar. Örneğin Çayönü, Çatalhöyük ve Suberde
kazılarında M.Ö.7.binyılına ait doğal bakırdan dövme tekniği ile yapılmış iğne,
bız, kanca gibi küçük aletler ile bazı süs eşyaları ele geçirildi. En eski dövme
tekniğini yansıtan bu alet ve süs eşyalarının, taş örsler üzerinde sapsız taş
çekiçlerle dövülerek işlenmiş olduğunu görüyoruz. Arıtma ve tavlama işlemlerinin
bulunuşunu, yaklaşık M.Ö.5. binyılında maden sanatının ana yapım tekniklerinden
ikincisi olan ”döküm”ün bulunuşu izler. Eritilmiş madenlerin istenilen
biçimlerde hazırlanmış tahta, balmumu, taş ve çoğunlukla kil kalıplara dökülerek
dondurulma işleminin başarılması, dövme tekniğinin gelişiminde tavlama işlemi
kadar önemli rol oynar. M.Ö.4. binyılının sonlarında ise, bakıra kalay cevheri
kasiterit karıştırılarak ”tunç” alaşımı elde edilirRoma ve Bizans döneminde Anadolu’da
çeşitli teknikler üzerinde çalışan gelişmiş maden sanatı atölyelerinin
bulunduğunu, günümüze kadar varlığını sürdüren çok sayıdaki eserden anlıyoruz.
Büyük Selçuklu devriyle birlikte, İslam maden sanatında çok büyük bir gelişmenin
başladığına tanık oluyoruz. Selçuklu sanatının hemen her dalında olduğu gibi,
maden sanatında da çok gelişmiş kap yapım ve işleme teknikleri başarılı bir
şekilde uygulanmıştır bu dönemde. Pirinç alaşımının Selçuklu devrinde geniş
ölçüde kullanılması, Selçuklular’ın İslam maden sanatına getirdiği en önemli
yenilik olarak kabul edilir.
Selçuklu devrinde Anadolu’da çeşitli teknikler üzerinde başarılı bir şekilde çalışan gelişmiş maden sanatı atölyelerinin başında Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre, Siirt, Harput, Erzincan ve Erzurum gelir. Gerek kitabelerinde verilen bilgilere dayanılarak, gerekse yapım tekniği ve üzerindeki motiflere dayanılarak Anadolu Selçukları’na mal edilebilen eserlerin her biri olağanüstü bir işçilik sergiler; kap cinsleri, formları, malzemeleri, yapım teknikleri ve süslemeleri bakımından büyük bir çeşitlilik karşımıza çıkar.Bakır kap yapım teknikleri, ”dövme”, ”dökme”, sıvama (tornada çekme)” ve ”preste basma” olmak üzere dört ana bölüme ayrılıyor. Binlerce yıldan beri uygulanan dövme tekniği, bakır külçeyi çekiçlemek suretiyle şekillendirilen bilinen en eski teknik olarak çıkıyor karşımıza.
Daha sonra döküm, tornada çekme, preste basma gibi teknikler gelişir ve, yakın dönemlere kadar bakır eşya mutfaklardaki yerini korur. Ancak, 1950′li yıllarda sosyoekonomik yapı hayat tarzını hızla değiştirdiğinden dolayı, alüminyum, plastik gibi ucuz alternatif malzemeler ortaya çıkar. Bu durum da bakırcılığın gerilemesine neden olur. Geleneksel kültürün sürekliliği bu zanaatın tamamen yok olmasını önler. Ancak bakırıcılık sanatı azalarak da olsa devam eder. 1970′lerde ise turistik talebin el sanatlarında yoğunlaşması bakırcılığı da canlandırır ve iç talep de genişler. Bu defa bakır eşya mutfaklarda yemek pişirmek için değil, süs eşyası olarak kullanılmaya başlanır. Yani 50 yıl önce mutfaklardan kovduğumuz bakır eşya şimdi salonlarımızı süsler hale geldi.
Selçuklu devrinde Anadolu’da çeşitli teknikler üzerinde başarılı bir şekilde çalışan gelişmiş maden sanatı atölyelerinin başında Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre, Siirt, Harput, Erzincan ve Erzurum gelir. Gerek kitabelerinde verilen bilgilere dayanılarak, gerekse yapım tekniği ve üzerindeki motiflere dayanılarak Anadolu Selçukları’na mal edilebilen eserlerin her biri olağanüstü bir işçilik sergiler; kap cinsleri, formları, malzemeleri, yapım teknikleri ve süslemeleri bakımından büyük bir çeşitlilik karşımıza çıkar.Bakır kap yapım teknikleri, ”dövme”, ”dökme”, sıvama (tornada çekme)” ve ”preste basma” olmak üzere dört ana bölüme ayrılıyor. Binlerce yıldan beri uygulanan dövme tekniği, bakır külçeyi çekiçlemek suretiyle şekillendirilen bilinen en eski teknik olarak çıkıyor karşımıza.
Daha sonra döküm, tornada çekme, preste basma gibi teknikler gelişir ve, yakın dönemlere kadar bakır eşya mutfaklardaki yerini korur. Ancak, 1950′li yıllarda sosyoekonomik yapı hayat tarzını hızla değiştirdiğinden dolayı, alüminyum, plastik gibi ucuz alternatif malzemeler ortaya çıkar. Bu durum da bakırcılığın gerilemesine neden olur. Geleneksel kültürün sürekliliği bu zanaatın tamamen yok olmasını önler. Ancak bakırıcılık sanatı azalarak da olsa devam eder. 1970′lerde ise turistik talebin el sanatlarında yoğunlaşması bakırcılığı da canlandırır ve iç talep de genişler. Bu defa bakır eşya mutfaklarda yemek pişirmek için değil, süs eşyası olarak kullanılmaya başlanır. Yani 50 yıl önce mutfaklardan kovduğumuz bakır eşya şimdi salonlarımızı süsler hale geldi.
Kaynak:http://www.msxlabs.org/forum/satirlarla-turkiye/10550-turk-susleme-sanatlari-bakircilik.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
1. Saygı çerçevesinde yapılan yorumlar, kendinizi ifade etmenin en iyi yoludur. Yorumlarınızın hakaret, küfür, tehdit, taciz, aşağılama, diğer kullanıcıların kişisel bilgilerinin ifşası, telefon numarası, e-posta adresi ve kurum ismi içermediğinden emin olun. İfade özgürlüğünü destekliyoruz ancak; kişi veya grupların dinini, dilini, cinsiyetini, ırkını, etnik grubunu, milliyetini aşağılayıcı yorumlara ve genel ahlak ilkelerine aykırı unsurlara kesin olarak izin vermiyoruz. Bu tür içeriğe sahip yorumlarınızın moderatör onayından geçmeyeceğini veya başka kullanıcılar tarafından sakıncalı olarak bize bildirilebileceğini ayrıca talep halinde ilgili mercilere tarafımızca bilgi verileceğini lütfen unutmayın. Üyelerimiz, yaptıkları yorumlardan kendileri sorumludur. Yukarıda belirtilen içeriğe sahip yorumlardan ve bu tarz davranışlarda bulunanlara yöneltilen cezai yaptırımlardan ''sanat-sanatkar.blogspot.com '' sorumlu tutulmaz.
2. Yaptığınız yorumun, yazıyla ilgili olmasına özen gösterin. Yorum yaptığınız yazının ana temasıyla doğrudan ilişkili olmayan yorumlar göndermeyin. Zorunlu olmadıkça büyük harf kullanmayın. Bu durum, diğer ziyaretçiler tarafından ‘bağırarak konuştuğunuz’ şeklinde algılanır. Sözlerinizi vurgulama amacıyla da olsa, harf ya da noktalama işareti tekrarı yapmamaya çalışın. İnternet sohbet odalarında kullanılan kısaltmaları kullanmayın.Hiçbir harf yerine benzer görünen başka bir karakter yazmayınız.
3. Yorumların varlık sebebi, konuyla ilgili fikir alışverişinden başka hiçbir şey değildir. Gerek yazıyı kaleme alan yazarla, gerekse yorum yazan diğer kişilerle fikirlerinizi paylaşabilir ve bu şekilde yazıda gördüğünüz doğruları genişletebilir, yanlışları eleştirebilirsiniz.
Lütfen bu kurallara uymaya ve hepimizin bir gün güvenli sınırlara gereksinim duyabileceğini anlamaya çalışalım. Kurallara uymamak, önce uyarı almanıza, yinelenen uyarılar da kullanıcı hesabınızın kapatılmasına neden olacaktır. Hesabınız kapatıldığında başka bir kullanıcı adıyla giriş yapmanız da engellenecektir.
Yaptığınız yorumlar içinde link barındıranlar spam kabul edilecek ve silinecektir.
Yorum kutusunda Link verilebilmesi için konulmuş olan link html etiketi konu ile ilgili link oluşturma amaçlıdır.
Reklam amaçlı başka sitelere link veren yorumlar silinecektir.
Katkılarınız ve duyarlılığınız için teşekkür ederiz.
sanat-sanatkar.blogspot.com